Adem (a.s) dan buyana ve özellikle Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) zamanında Müslümanlar sohbetler yapmaktadırlar. Zira İslam’ın tebliğde takip ettiği yol, “ikna metodu” dur ve bunun yolu da ancak sohbetlerden geçer. Onun içindir ki Peygamberimizin sohbetinde bulunmuş insanlara, sohbetlerde yetişmiş Müslüman yani “Sahabe – Sahabi” denmiştir.
İkna metodunun yanı sıra insanları şartlandırma, korkutma ve sindirme metotları da vardır ki bunları daha çok materyalist ve çıkarcı insanlar kullanmakta, ellerindeki medya ile verdikleri yalan yanlış haberlerle, yorumlarla “algı operasyonları” oluşturmakta veya polis ve kanun gücü ile insanları sindirmektedirler. Ancak bu sistemle insanları uzun zaman peşlerinden götürmek mümkün olamamakta, gerçeği gören ve anlayan insanlar, baskıcıların verdiği açıklar veya onun ölmesiyle hakikati aramaya başlamaktadırlar.
İnsanların anlayışları farlı farklıdır. Bir insan, ilkokul seviyesindeyse ona lise seviyesinde vereceğiniz dersleri o anlamaz ve hatta onu sıkar, derslerden kaçmak ister. Hele bir de Üniversite seviyesinde ders veriyor sohbet ediyorsanız yine aynı durumla karşılaşırsınız. Tabii bunun tersi de doğrudur. Üniversite seviyesine gelmiş bir insana ortaokul veya lise seviyesi ile konuşursanız, o sizi dinlemezi sohbetinizi terk eder.
GÜÇLÜ TOPLUM OLABİLMEK
Ülkemizde binlerce hayır kurumu dernek ve vakıflar vardır. Bunların çoğu da bazı profesör veya hatipleri bularak kendi üyelerine ve müntesiplerine konferans verdirirler, sohbetler yaptırırlar. Hatta bunlar konuşmaları esnasında o kadar güzel konuşurlar ki dinleyiciler ya hüngür hüngür ağlar veya kahkahalarla güler. İyi bilinmelidir ki bu güzel konuşma özelliği, sohbetin seviyesini göstermez.
Seviye o dur ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “dar-ül Erkam” dan başlayan ve İslam’ın nasıl bir din olduğu anlatıldığı sohbetlerine, Müslümanların Mekke Müşriklerinin baskı ve zulümlerine dayanmaları ve sabretmeleri için yapılan sohbetler eklenmiştir. Hicret etme seviyesine gelen Müslümanlara yapılan sohbetlerde, malından ve en sevdiği insanları terk etme fedakârlığı istenmiş ve bu meşakkatli yolculuğa dayanmaları yönünde olmuştur. Hicret eden Muhacirler Medine de Ensar’la kardeş olmuşlar ve kardeşliğin doyulmaz hazzını tatmışlardır. Burada ki sohbetler ve nasihatler, “İslam kardeşliği” üzerine olmuştur.
Peygamberimizin de hicretiyle Medine’de İslam devletini kurulmuş, devletin kanunlarına ve başlarında ki emir’e itaat etmek, Bedir, Hendek, Uhud gibi savaşlara katılarak malından ve canından vazgeçmek gibi evreler ve bu evrelere ait seviyeler uygun sohbetler yapılmıştır. Her seviyenin sohbet konuları ayrı özellik ve konular taşımaktadır. (Veda hutbesi)
HEP BİNA DERSİNİ OKUMAK
Ülkemizde belki yüz senedir, sohbet deyince konu; “Bir Müslüman nasıl iyi bir insan olur?” şeklinde olmakta böylece İslam, ferde indirgenerek sohbetlerin konusu da buna hasredilmektedir. Sohbetler, “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” şekline dönmektedir.
Şeyh efendiler, iyi insan yetiştirmek için programlanmışlardır. Ancak bu insanlar “Ben nasıl Ümmet’in faydalı ferdi olurum ve bana verilecek görevi yaparım?” diye düşünmelidirler.
Peygamberimizin methine mazhar olmuş bize en yakın olay, İstanbul’un fethidir. Bu fetihte “Ulubatlı Hasan’ı” hepimiz biliyoruz. Ulubatlı Hasan’ın köyünde bir şeyh efendi veya bir âlim, “İslam’da Emire itaat edilmesi gerektiğini ve şahadetin kıymetini ona öğretmiş olmalı ki Sultan Fatih’in; “Gemiler karadan yürüyecek” gibi akıl ve mantığa ters gelen bir emrini tereddütsüz kabul ederek gemileri Haliç’e indirdi ve ölüm pahasına da olsa kale burçlarına Osmanlı Bayrağını dikerek orada şahadet şerbetini içti. Böylece “Emir, demiri keser” sözü gerçekleşmiş oldu.
Ben vaizim, ben hatibim, ben Profesörüm, ben Akademisyenim diyenlere ne oluyor ki konuşmalarında ve sohbetlerinde hep “İslam’da iyi insan nasıl olur” konularını işlemekte ve bir İslam toplumu olarak, Müslümanların Saf suresinde de belirtilen; “Bünyanı mersus – Bir duvarın tuğlaları gibi” olmaya çalışmaları gerektiğini anlatmamaktadırlar.
Ankara İlahiyat Fakültesinde bazı Profesörleri ziyaret ettim. Onlara, derneğimizin “Mutlu insan, sağlam aile, Güçlü toplum” hedeflerini bizlere ve topluma anlatmak üzere lütfen bize yardımcı olun dedim. Onlar, “Biz, Mutlu insanı anlatırız. Belki sağlam aileyi de anlatırız. Ama Güçlü toplu konusu siyasete girmektedir. Onu anlatamayız dediler”
Söyler misiniz, “Bedir harbinde 300 Müslüman, 1000 kişilik Müşrik ordusunu nasıl yenmiştir? Malazgirt’te Alparslan 40 bin kişilik askeriyle 100 bin kişilik Romen Diyojen’in ordusunu nasıl bozguna uğratmıştır? En yakın tarihimiz olan İstiklal harbimizde ve özellikle de Çanakkale savaşlarında Yedi düvelin üstün teknoloji ile donanmış askerlerini “Çanakkale geçilmez” diyen Mehmetçik, bu sözünü 250 bin şehit vererek hayatı pahasına nasıl yerine getirmiştir?
Müslümanlık bir bütün olduğuna ve İslam’ın yarısı İslam olmadığına göre bu tespitti yapan Hocalar, gençlerimize tarihimizi anlatmazsak, onların “milli idealler” üzerinde toplanmalarını nasıl sağlayacağız? Aynı apartmanda oturan iki komşunun birbirini tanımadığı bu günkü “çürük toplum” ortamını nasıl ortadan kaldıracağız? Bu tarihi gerçeklerin neresi siyasettir?
Sohbet edenler, sohbet dinleyenler… Yapılan sohbetin, verilen dersin seviyesine dikkat etmelidirler. Sohbet dinleyenler de, “Bakın hatip ayet okuyor, Hadis söylüyor diye” sohbeti değerlendirmesinler, “bu sohbetin seviyesi nedir?” araştırsınlar.
Bütün İslam âlemi kan ağlarken, mallar, canlar, ırzlar tecavüze uğrarken “suyun üstüne üflenmez” konuları yerine “Bu üzerimize gelen felaketlerden nasıl kurtuluruz? Bunun için ne yapmalıyız?” konularının işlenmesi sağlanmalı değil midir?