HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneği, benim 45 senelik Gençlik çalışmalarıma ek olarak insanımızı ve gençlerimizin fikren ve fiilen yetişmesini sağlayacak bir merkezi çalışma yapmaktadır. Bütün MİLKO kuruluşları bizim şubelerimizdir. Ülkemizde hayır yolunda çalışan bütün dernekler ve vakıflar bizim şubelerimizdir. Bütün milletimiz, fert fert bizim birer fahri üyelerimizdir.

            İkinci önemli husus 45 senedir yapılan siyasi çalışmalarımızda her şeyi halkımıza anlatıldı ve iktidar ortağı olunca da tek başına iktidar olanların bile imrendirecek icraatlar yapıldı. Mesela, Kıbrıs Barış harekâtı, denk bütçe, D – 8’in kurulması, Ağır sanayi hamlesi ile motor, traktör ve uçak sanayisinin kurulması, işçi, memur ve dar gelirlilere %300’e varan zamların verilmesi gibi… Ancak bütün bu efsanevi çalışmalar vatandaşın gönlünden ve kafasında silindi, yapılan yoğun medya propagandası ile milli görüş hükümetleri düşürüldü.

            Ülke idaresi, demokratik yoldan ve seçimlerle iş başına gelen iktidarlar tarafından yürütülür. Çok partili dönemde Milletimiz, Milli Görüş gibi inancının, tarihinin ve millet şuurunun zirvesindeki bir partiyi değil de medyanın şişirerek büyüttüğü partileri iktidara taşımakta ve onlardan hizmet beklemektedir. Bu çok büyük bir aldatmacadır ve aldanmadır. Bu da göstermektedir ki “milletin elinde sağlam bir ölçü…” bulunmamakta, sararan bir yaprak gibi rüzgâr nereden eserse o tarafa yönelmektedir.

            

DÜNYA VE AHİRET SAADETİ

            Bu gün İslam’ı anlatan insanlar, yaşanan veya yaşaması gereken İslam’ı değişik şekilde anlatmaktadır. Hiç kimse de İslam’ı kendi nefsinde yaşayan bir Peygamberimizin ve onu örnek alarak yaşayan Sahabeyi kiram’ın hayatını öğreneyim, ben de onlar gibi yaşayayım. O zaman İslam’ı yaşamış olurum, diye düşünmemektedir. 100 seneden fazladır, hocalarımız, vaizlerimiz, anlı şanlı Akademisyenlerimiz hep bir ferdi ele almakta ve bu insanın “iyi Müslüman olabilmesi” için neler yapılması gerektiğini anlatmaktadırlar.

            Bir an için kabul edelim ki bunlar gerçekten iyi Müslüman’ı yetiştirdiler. Şimdi ortada yüzlerce binlerce iyi Müslüman var. Peki, bu insanlar Müslüman bir nasıl toplumu oluşturacaklar? İslam’ın topluma karşı koyduğu ölçüler nelerdir? Abdest bozmaya (helâya) girerken ve çıkarken ölçü koyan İslam, Müslümanların toplum olarak yaşamaları için gereken ölüyü koymamış mıdır? Bu İslam için bir eksiklik olmaz mı? İslam’ı eksik anlatanlar, “Nimetimi ikmal ettim, dininizi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim” diyen Kur’an-ı Kerim karşısında ne diyeceklerdir?

            İSTİKAMETTE OLMAK NE DEMEKTİR

            Her gün beş vakit namazda en az 40 kere Fatiha suresini okuyoruz ve surenin sonunda “Bizi doğru yola ilet” diye dua ediyoruz. Nedir bu doğru yol? Doğru yol, iman etmiş olmak ve namaz başta olmak üzere ibadetlerimizi düzenli yapmak olsaydı biz “Ya Rabbi bizi doğru yola ilet” diyeceğimize “Ya Rabbi bizi doğru yoldan ayırma” dememiz gerekmez miydi? O halde doğru yol, diğer bir ifade veya “İstikamet nedir? Nasıl İstikamete girilir ve istikametten nasıl ayrılınır? Elbette ibadetlerimiz bizim Sırat-ı müsteğiyme girmemize vesile olacaklardır. Ama doğru yolun mutlaka bir başka tarifi olmalıdır.

Medine, Washinton veya Bürüksel ile Moskova’ya gidecek üç geminin bulunduğu limana geldiğimizi var sayalım. Kendi ihtiyarımızla (İrade-i cüz’iyemizle) bunlardan birine bineceğiz ve bu gemilerden sadece birisi bizi dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak.

            Bildiğiniz gibi Medine Peygamberimiz tarafından “Adil bir düzenin kurulduğu” ve bu düzende yaşayan insanların dünya ve ahiret saadetine ulaştıkları bir sembol şehirdir. Washington veya Bürüksel şehirleri ise Yahudi’nin (Adam Scmith, Keynils) bütün insanlığı sömürmek için kurduğu faizci ve ahlaksız bir Kapitalist düzenin birer sembol şehirlerdir. Moskova ise yine Yahudi’in (Karl Marks) tarafından kurulan ve insanları devletin kölesi yapan Komünizm’in sembol bir şehridir.

            Biz birer Müslüman olarak bu gemilerden hangisine binmeliyiz? Washington veya Bürüksel’e giden gemiden Kur’an-ı Kerim okunması, bu geminin çok ihtişamlı olması, bu gemide ki yolcuların hem fazla ve hem de sakallı, şalvarlı erkekler ile başörtülü kadınlardan olması, geminin rotasını değiştirmeye yetmiyor ki… Biz böyle bir yanlış gemiye binmişsek namazlarımızı ve oruçlarımızı artırmamız bizim yanlış şehre gitmemizi önleye bilir mi?

            Doğru şehre giden gemiye binmek ve bunun için de şeytanın ve nefsimizin bizi yanlış yere götürecek hilelerinden kurtulabilmek gerekir. Bunun için hep birlikte “Ya Rabbi, bizi sırat-ı Müsteğiymine ilet…” diye dua etmemiz, irade-i cüz’iyemizi de kullanarak Medine gidecek gemiye binmemiz gerekir.

Bu ve buna benzer konuların işlendiği, Müslüman’ı sorumluluktan kurtarmaya çalışan “Dünya ve ahiret SAADETİ” kitabımız, bütün gençlerimiz ve teşkilat mensuplarımız tarafından mutlaka okunmalıdır. 60’lik paketler halinde hazırlanmış bu kitaplarımızı rahimozkol@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz.