Bir düşünürümüz, “Kitaptan iyi dost, mezarlıktan sessiz bir yer bulamadığım için kitaplarımı mezarlıkta okuyorum” demiş. Ben de günün hay-huyu arasında kaybolup gitmemek için kitap okuma alışkanlığımı devam ettirmeye çalışıyorum. Şu anda elimde Hazret-i Ebu Bekir’i (r.a) anlatan eski bir kitap var. 1975 (1396 Ramazan) yılında yazılmış ve basılmış olan bir kitap. Osmanlıca kelimeler ve deyimlerin bol bol kullanıldığı ve benim de okumaktan zevk aldığım bir kitap.

            Sıra Uhud savaşına geldiğinde beni her zaman üzen bir anlatımla karşı karşıya kaldım. 2011 yılında Ümre ziyaretimde Uhud’u ziyarete gittiğimizde de rehberimiz, de aynı takdimi yapmış ve ben misafirlerin arasında ona da itiraz ederek bu yanlışlığı düzelmeye çalışmıştım. Fakat bu yanlışlık tek tek düzelecek gibi değil. Bunu Diyanet işleri Başkanlığının ilgili birimi ele almalı ve düzeltmelidir. Tabii bu çalışma yazılarla, vaazlarla, cuma hutbeleriyle, konferanslarla, radyo ve TV programlarıyla halkımıza anlatılmalıdır.

            Söz konusu kitaba dönelim ve ilgili bölümü birlikte gözden geçirelim.

            “Resulullah (s.a.v) efendimiz, Abdullah bin Cübeyr’i elli nefer kemankeş (okçu) ile bir vadinin ağzına me’mur buyurdu ve (Düşman galip gelsin veya mağlup olsun, benden haber gelmedikçe siz buradan ayrılmayın) diye kat’i emir verdi. Hâlbuki Kureyş ordusu ilk defa fena halde bozularak dağa doğru firara (kaçmaya) başlamışlardı. (şimdi ifadelere biraz daha dikkat edin) Asakir-i İslamiye (İslam askerleri) yağmaya koyuldular (!) Bu hali gören kemankeşler de düşman bozuldu, ne duruyorsunuz cemaat… Ganimet, ganimet diyerek mevzilerini (siperlerini) terk ile yağmaya koyuldular.

            Abdullah İbn-i Cübeyr (r.a) “Siz Resullah’ın emrini unuttunuz mu?” diyerek askerleri yağmagerlikten (yağmacılıktan) men etmek (vaz geçirmek) istediyse de dinletemedi.”

            Ve bu bölüm şöyle bitiyor. “Bu yüzden İslam ordusu büyük bir bozguna duçar oldu. Mal ve ganimet için Resulü Ekrem (s.a.v) efendimizin emrine muhalefet ne büyük hatadır.”

            

            Bir atasözümüzle bu konuya ait görüşlerimi belirteyim. “Deveye sormuşlar, neren eğridir, diye… O da cevap vermiş, nerem doğrudur ki… diye.” Bu ifadeler o kadar eğri ki acaba hangisini düzeltmeli diye düşünmeden kendimi alamıyorum.

            DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

            Uhut harbinde Peygamberimizin “Okçular tepesine 50 kadar okçu yerleştirmesi ve onlara bir rivayete göre “…biz mağlup olsak ve cesetlerimizi kuşlar gagalasa bile benden haber gelinceye kadar yerinizden ayrılmayın” ifadeleri doğrudur. Ancak “Asakir-i İslamiye yağmaya başladılar” ifadesi yanlıştır ve sahabeyi kirama bühtan etmektir. Bunlar hem “İslam ordusu olacaklar ve hem de yağmacı”, bu mümkün değildir.

            İslam bir sistemdir. En küçük noktasında bir yanlış takdim veya bir yanlış davranış bütün sistemi bozar. Eğer bu anlattığınız ordu, günümüzün insanlarından meydana gelmiş olsaydı belki mal toplamak için çapulculuk yaptı diyebilirdiniz. Ama bunların hepsi birer “Sahabe-i Kiram”dır ve İslam ordusunu adını almaktadırlar.

            Bir Hadis-i Şerif de Peygamberimiz (s.a.v) “Benim sahabem gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız sizi hidayete eriştirir.” buyurmuştur. Ashabını koruyan daha birçok Hadis-i Şerifi bulunmaktadır.

            Bu asrın malul Müslümanları olarak biz bile “Bir kimse kendi isteğiyle ganimetten bir toplu iğne alsa, cehennemden bir ateş almış olur” hadis-i şerifini biliyoruz da o sahabeyi kiram, bu kuralı bilmemesi mümkün müdür?

            Ayeti kerime ile de açıkça sabittir ki “ganimetin beşte biri Rasullah’a ait olup, diğerlerinin dağıtım da kumandanın yetkisi altındadır.”

            Bütün bu gerçekler ortadayken Sahabeyi kiramı çapulculukla itham etmek bizi mahşerde müşkül durumlara sokar.

            GERÇEKLER NEDİR

            Uhud harbinin ilk safhasında Mekkeli Müşriklerin bozguna uğramaları ve geri çekilmeleri üzerine “Okçular tepesinde” ki askerler; “Savaşı biz kazandık. Düşman çekildi. Şu anda savaş meydanında yaralılarımız var, şehitlerimiz var. Düşmandan kalan at, deve, silah ve diğer mallardan ganimetler var. Her ne kadar bu işler için çalışan askerlerimiz varsa da bizim burada boş duracağımıza onlara yardım etmemiz gerekir. Şehitlerimizin defninde, yaralılarımızın kaldırılmasında ve ganimet mallarının toplanmasında biz de yardımcı olalım” diyerek, mevzilerini terk etmişlerdir. En azından Müslüman olarak bizlerin bu olayı böyle düşünmeye ihtiyacımız vardır.

            Bir başka gerçek ise askerlere; “Her ne olursa olsun, benden bir haber gelmeden siperlerinizi terk etmeyin” Peygamber (burada ordu komutanı) emri çiğnenmiştir. Peygambere (komutana) itaatsizliğin ne sonuçlar doğurduğunu bu olayla Cenab-ı bizlere göstermekte ve kıyamete kadar gelecek Müslümanların bu konuya dikkat etmeleri gerektiğini, itaatsizlik edildiği takdirde nasıl felaketlere duçar olunacağını anlatmaktadır.