Gazetelerin manşetleri, televizyonların bir haberi verip vermemeleri ve o haberin veriliş şekli, bir taraftan verilen haberin özeti gibiyse de diğer yandan o medyanın hangi zihniyete hizmet etmekte olduğunun açık işaretidir. Ancak uzun süre aynı medyayı takip edenler, habere ve haberin veriş şekline kanıksayacaklarından bu farkı görmeleri mümkün değildir. İşte burada medya bağımlılığı kendini göstermektedir.

            Bir medyaya bağımlı olanlar, ona inandıkları için kendilerini o medyanın esiri sayabilirler. Çünkü takip edilen medya ne diyorsa veya ne yazıyorsa artık o kişi için o doğrudur ve gerisi yalandır.

            Bir insan eğer işin doğrusunu anlamak isterse onun başka zihniyetlerin medyalarını da incelemesi, kendi akli melekesini kullanarak doğruya erişmesi onun insanlığının şartıdır.

            Efendim, ille de doğruyu bulmaya mecbur muyuz? denirse bu soruya “Evet, mecburuz” dememiz gerekir. Çünkü eğrileri doğru zannederek onun peşinde gidenler, doğruları da eğri göreceklerdir. Bu şekil bir hayat o insanın bir gün o eğrilerin altında kalmasını ve ezilmesini sağlayacaktır. Bir ikincisi de eğrilerinden doğan kötülüklerin cezası (kötüye yardım ve yataklık yaptığı için) bir misli de kendi üzerine yüklenecektir. Ayrıca o eğrileri tasvip etmenin (onaylamanın) manevi sorumlulukları da olacaktır.

            Âlimlerimiz, ders ve nasihatlerinin sonunda bir dua yaparlar. Bu dua; “Allah’ım, Hak’kı hak bilip hakka ittiba etmeyi (bağlanmayı), Batılı da batıl bilerek ondan ictinap etmeyi (kaçınmayı) bize nasip et” şeklindedir.

            MANŞETLER KONUŞUYOR

2015 yılı ve Çanakkale savaşlarının 100. Yıl dönümünü kutlamaktayız. Bizzat devletin

birçok kuruluşu ve Sivil toplum kuruluşlarının hemen hepsi “Çanakkale zaferini anma gün ve geceleri” tertiplemişlerdir.  Ülkemiz bu çalışmalarla çalkalanırken “18.Mart.2015 tarihli gazeteler (biri hariç) bakın sayfalarını nelerle doldurmuş, neleri birinci haber olarak öne çıkarmışlardır.

            

            BÜYÜK GAZETENİN MANŞETLERİ

            Papa XVI. Benedictus, 2006 yılında İstanbul’a gelir. Kendini büyük (!) olarak ilan eden Hürriyet gazetesi, bu ziyareti Papa’ya mersiyeler düzerek takdim eder. Altı gün İstanbul’u gezen ve ziyaretler yapan Papa için atınla manşetler şu şekildedir.

  • 26.Kasım.2006           “Papa, Türk dostu olarak geliyor”
  • 27.Kasım.2006           “Patrikanenin akreditasyonu durduruldu”
  • 28.Kasım.2006           “Papa Türkiye’de… Ankara’da buzlar eridi”
  • 29.Kasım.2006           “Papa’dan jest üstüne jest… Türkleri seviyorum”
  • 30.Kasım.2006           “Prandaları çıkardı… Tarihi dua…”
  •   1.Aralık.2006                        “Papa gitti... Kalbim İstanbul’da kaldı…”

Tabii geziye ait fotoğraflar, haberler, yorumlar alır başını gider. Bu manşetleri ve haberleri

okuyanlar, Papayı sanki bir kardeşi imiş gibi görmeye başlarlar. Ve işte o esnada kalbine hançerin ucu giriverir.

Bu papalar değil midir, tarihin her devrinde Hıristiyanları kışkırtarak, onların Müslümanlar üzerine 29 Haclı seferi düzenlenmesini, milyonlarca insanı katledilmesini ve onların mal, ırz ve canlarının heder edilmesi sağlayan… En yakın tarih ise 1974 de Kıbrıs da Papaz Makarios’un katliamlarıdır. Çoluk çocuk demeden katleden bu papaz ve adamları, onları banyo küvetlerine doldurmuşlardır. Bu çılgınlık üzerine Türkiye Kıbrıs barış harekâtını yaparak hiç olmazsa hayatta kalanları kurtarmış ve adada kan ve gözyaşı durdurmuştu.

Şimdi ne oldu da, “Bayram değil, seyran değil…” bu adamlar bizim kardeşimiz oluverdi.