31.Aralık gecesi bütün yurt çapında büyük ve kapalı spor salonlarında ve Mekke’nin fethini kutlayan AGD – Anadolu Gençlik Derneğini bir kere daha kutlamak boynumun bir borcudur. İyi ki varsın AGD…

                Eğer AGD ve onun hazırladığı bu programlar olmasaydı, her birimiz bizi içine çeken “Yılbaşı programlarına” kayacak, bütün ülkede, bütün İslam ülkelerinde ve bütün dünyada o gece toplu yapılan Allah’a isyan eylemlerinde bulunacaktık.

                AGD, 1975 yılında kurulan ve gençlerimizin milli ve manevi değerlerimize göre yetiştirilmesi için çalışan MGV – Milli Gençlik Vakfı’nın yerine kurulan bir dernektir. 1980 ile 1997 yılları arasında 17 yıl benim de Genel Başkanlığını yaptığım MGV’nin 2004 yılında kapatılması (kapatılma tarihine dikkat), Milli Gençlikle ilgilenecek bir kuruluşun kurulması zaruretini getirdi ve AGD kuruldu. Böylece çalışmalar aksamadan yürütülmüş oldu.            1990’lı yıllarda Ankara’da yaptığımız aylık “MGV Gençlik Şuraları”nın birinde, “Biz, bir Hıristiyan adet olan “Yılbaşı felaketini” kutlayacak veya en azından o toplu isyana sessiz kalacaksak, o zaman Milli Gençlik vasfımızı kaybederiz” dendi. Bu soru üzerine o güne denk gelen hangi önemli günler vardır diye arandı ve Mekke’nin fethinin kutlanmasına karar verildi. O gün İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in de ölüm yıl dönümüne de denk geliyordu.

                 

                Mekke’nin fethi kutlamaları bütün Türkiye’de 27 yıldır artan bir iştirak ve artan bir iştiyak (arzu, istek) ile devam etmektedir.

Bu sene AGD Genel merkezi “Mekke’nin fethi kutlamaları”nı 600 ayrı noktada (il ve ilçelerde) büyük salonlarda kutlayacaklarını Milli gazete’den ilan etti.

Benim gibi ülkenin bir ucundan diğer ucuna giden konuşmacı insanlar, bu kadar yolu teptikten sonra bir programa katılıp geri dönmek istemediklerinden gidilecek il’de ve onun bazı büyük ilçelerinde başka programlar da hazırlatıp o programların da yapılmasını sağladı.

Mekke’nin fethi programları için Burdur’a davet edilen ben de, bir gün önceden giderek Burdur’un önemli bir yerleşim merkezi olan Bucak ilçesini de devreye soktum.

Bucak da üç ayrı program, ertesi günü Burdur’da yine üç program hazırlattım. Ümit ediyorum ki Burdurlu kardeşlerim bu çalışmalardan memnun olmuşlardır. Genel merkez açıklamasında görünmeyen bu programlarla birlikte Mekke’nin fethi kutlamaları ülkemizde en az 1000 ayrı noktada yapılmış oldu. Allah’a şükürler olsun.

                HAK GELİRSE BATIL ZAİL OLUR

                Hiç unutulmaması gereken bizim esasımız, “Hak gelince Batıl zail (yok) olur (İsra suresi 81)” esasıdır. Eğer her sahada Hak’kı, hakka ait esasları ve çalışmaları getiremezseniz, bu sahalarda Batıl işler ve hareketler devam edecektir. Şu kötüdür, aman ona gitmeyin demek yetmemektedir. “Peki, ona gidilmeyecek de neye gidilecek” sorusuna mutlaka cevap bulmak mecburiyetindedir.

                İnsanın ve toplumun kafasında bir alternatif oluşturamazsanız, en kıymetli değerlerinizi kaybedersiniz. Ama yanlışın karşısına doğruyu, çirkinin karşısına güzelin, kötünün karşısına iyinin, zulmün karşısına adaletin koyması halinde, dünya da iyiyi, güzeli, faydalıyı, adaleti bir kelime ile ifade edersek hakkı arayan insanoğlu bu mukayesede mutlaka hakkı görecek, onu anlayacak ve ona yönelecektir. Burada en önemli husus Hakkı sadece konuşmak değil, bütün kötülüklerin karşısına iyiliklerle çıkılmasını sağlamaktır.

Osmanlı dönemin ekonomide faizsiz bir dönem olarak tarihe geçmiştir. O zaman paramız altın para gibiydi ve kesinlikle enflasyon yoktu.  Daha sonra yabancı sermayeli Osmanlı Bankası, Mithat Paşa’nın kurduğu ziraat Bankası ve Türkiye Cumhuriyet (Cumhuriyeti değil) Merkez bankası devletimizi de milletimizi de faiz felaketine soktu. O günden bu güne camilerde Hocalar; ne kadar “faiz haramdır” diye vaaz ettilerse faiz o nispette daha çok yayıldı ve yüzdesi yükseldi. Şimdi artık faiz yediğimiz ekmek başta olmak üzere bütün ihtiyaç maddelerinin içine girdi. Ne alsak içinde faiz öder hale geldik.

                Zinanın karşısına nikah’ı çıkarmak, evlenmeyi kolaylaştırmak, içkinin karşısına onun zararlarını anlatmak aklı başında insanların başarılarını koymak, ocaklar yıkan kumarın karşısına “alın teri ile kazanmanın” mutluluğunu koymak, yalanın yerine doğru sözün güzelliğini koymak, zumlun yerine adaletin mutluluğu koymak mecburiyetindeyiz.

                Burada karşımıza bir soru daha çıkmaktadır. “Peki… Kim yapacak bunları?” İşte onu bulmak ve onun işlerimizin tedvir etmesini (yürütmesini) sağlamak şarttır. Yoksa sömürülmenin sonu, Allah korusun bizim (evlat ve torunlarımızın) yok olmamıza gidecektir.