Gençlik denince günümüzde başıboş, “harp vurup harman savuran,  havadan vurup tavada yiyenler, ekmek elden su gölden” misali yaşayanlar akla geliyor. Hepsini öyledir diyemeyiz. Ama maalesef genelleme alıp götürüyor her şeyi...

Varlıkları yürürken belli, yoklukları beyinlerinin dumura uğradıkları dillerinden kolayca anlaşılır. Köşe dönmece, loto, toto, milli piyango, iddia, şans topu, altılı ganyan, onların her günkü umut ve hayalleri… Eğlence adı altında, tv lerde insan onurunu zedeleyen şans programları... 

            Günlük yaşamları fasit bir daire… Okuma yerine dünyaları televizyon. Hiphop, rock diye geliştirilen gençliği sokağa düşüren dürüm elde, cafede, internette, dünyadaki gelişmelerden, komşu devletlerde Suriye’de, Irak’ta yaşananlardan habersiz. Filistin onu ilgilendirmez. Ülkemizde ki ekonomik darboğaz yaşananlar onları hiç ilgilendirmiyor. Ailenin huzurunu bozdukları, nice ailenin nasıl kahrolduğunu görüyoruz. Hangi ailede böyle bir genç varsa vay onların haline!

            Babasından bihaber aldığı sıfır araba ve toplumda yarattığı infialler... Birazda kuru kabadayılık… Film ve dizilere özenti... Lise çağındaki dizilerden ders alınması gerekirken daha çok edep dışı davranışlar. Sıradan arkadaşlıklar. Kendisini karanlık bir tip göstermek, kirli işlere merakı… Baba, mafya, çete tiplemelerine havadan tav olurlar. Elbette bu bazıları… Eleyip, seçmek hayli zor onun için genellemeye devam diyorum. 

            Onlar arasındaki konuşmalara tanık olursanız kendi yaşadığınız ve hayıflanarak andığınız gençliğinizin nasıl kirletildiğini görürsünüz. Toplumsal sorunların tüm açmazları onlarda... Uçucu maddeler, keyif vericiler, aklınıza ne gelirse onları bulmak için dilenmek, ayak işleri yaparak elde ettikleri birkaç kuruşu götürüp esrarı, eroini bulup buluşturmak…

            Bizim bu söylediklerimiz onlara, onların diliyle “manyakça” gelir çünkü. “Yaho. Oha, lan, alo” ağızlarından eksilmez, en güzel hitap şekilleridir. Arkadaşlar arasında söylenen sözleri duysanız şaşırırsınız. İki kişinin veya bir grubun kavga edeceğini sanırsınız. Sinkafli sövgüler, sıradan sözler gibi arkadaşlıklar birbirlerine karşı rahatlıkla kullanmaları doğrusu geleceklerinden umutsuzum. İnsanların kavgada bile kullanmaktan arlandığı sövgüler rahatlıkla kullanılmaları insanları tiksindiriyor. Toplumda ahlak ve edebi değerlerin kaybolduğunu bunu kazanmak için neler yapıldığını ve yapılması gerektiğini düşünmek ve anlatmak gerektiğine inanıyorum.

Eskiden kavgalar, kafa yarılmaları, kol kırılmaları unutulur yarası kapanırdı, fakat o sövgü ömür boyu unutulmazdı. Onun için, “yiğidi kılıç kesmez bir acı söz öldürür.”  Sözün iticiliği, ağırlığı, baskısı ancak bu şekilde ifade edilir demek… Bir bütün olarak aile, eğitim ve öğretim yuvası okul, dahası evden, okuldan daha çok çocukların içinde bulunduğu çevre bunlardan sorumlu ve bir sacın üçayağı gibi bunları bu değerleri önemsemek gerekir.

            Eğitimden başka çare olmadığını yükselen sesleri duyan yok… Okuyan, dinleyen olmayınca ne değişir... İnsanların kanını eğitimden, yaşamın güzelliklerden, kanattan, sevgiden, iyi niyetten, zamanın kıymetini bilmekten ziyada kanlarına servet edinme hırsı yüklenmekte... İnsanlar servet uğruna ahlak erozyonunu uğramalarını önleyecek sosyal yaşamı güçlendirecek eğitimi tüm insanların beyinlerine nakşetmek gerekir.

            Kimse edep, terbiye davranış arkadaşlık dostluk ilişkilerine bakmadığı gibi bunların yaşanmasını ve varlığını bile önemsemiyor. Oysa sosyal yaşamın gereği yapılması gereken bunlardır. Çok karamsar olmaktan ziyade güzellikleri buluşturma adına yapılan eksiklikleri hazırlama bilgilendirme çabasındayım. Egoyu tatmin etmek, bencillik, ihanet akla gelen her türlü melaneti bu ilişkilerde bulmak mümkün.

Sabır ve metanet tavsiye edileceğine askerleşmek isteyen bir gençlik zihniyetinin kendisine faydası olmayacağı gibi ona da Cumhuriyete de faydası olmaz.  Bedenlerinden akıttığı kanlarla toplumu temsil eden ve saygın bir değer kabul edilen bayrağı kanıyla yapanların yanlışları ödül bulursa bu toplumun varacağı yer bellidir. Mutlu yaşam adına sahte dostluklar kötüye kullanılan arkadaşlıklar, kardeşin kardeşe düşmanlığı, evladın babaya küskünlüğü çığı gibi büyümekte. Dimdik duruşların yerini kırılma yalakalık işgüzarlık almış başını gidiyor. Ego, bencillik, menfaat ve servet edinme hırsı…

            Yüreklerin birer söz zindanı olduğu devirler çoktan geçmiş. “Ser ver sır verme” sözünü kim biliyor hele bir sorun. Dahası sırların deşifre edildiği herkesin bir sırdaşı vardı. Şimdi daha leb demeden leblebiyi sokakta duymaya başlarsın. Hep eğitimin yeterince verilmediğini amaçsız gayesiz bir başıboş gençliğin nere gittiğini de sorun yok.