Halkımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı sadece siyasi yönü ile tanırlar. Onu da şu “bir takım medya” diye tanımladığımız medyanın tanıttığı şekliyle.

Defaatle tanık olduğum olayları eğerek, büğerek halka takdim eden medya yani televizyonlar ve gazeteler, kesinlikle Erbakan’a karşı düz ayna görevi yapmamışlar, onun için iç bükey veya dış bükey aynalar gibi çalışmışlardır. Erbakan’ın fikirlerini ve hayırlı çalışmalarını halka yansıtırken iç bükey ayna olmuş, olanları küçültmüşlerdir. Erbakan’ın uzak görüşlülüğü anlayamayan bu odaklar, onun ortaya attığı bir sözü bu basit adamlar, kendi akılları almadığından alay konusu yapmışlar, dış bükey (dev aynası gibi) çalışmışlar ve milleti de yanıltmışlar, yanıltmaya da devam etmektedirler.

Konya Tümosan motor fabrikası kurulurken Erbakan’ın ortaya attığı “yüz bin motor imalatı yapacağız” sözüne bir de tank kelimesi eklemişler ve bu sözü; “Erbakan, yüz bin tank yapacağız” dedi diyerek sür manşet çekmişlerdir. Sonuçta Tümosan yüz yirmi bin motor kapasiteli olarak kurulmuştur.

Ağır Sanayi hamlesi başlangıcında Sanayi Bakanlığı Yüksek Koordinasyon Kurulu toplantıları (Başbakan yardımcısı, ilgili yatımcı Bakanlar, Müsteşarlar ve yatırımcı Genel Müdürlerin toplantısı) bazen küçük tüp gaz ışığında yapılmaktaydı. Çünkü o günlerde elektrik enerjisi azlığından dolayı elektrikler bölge bölge kesilmekteydi.

Büyük trajlı bir gazete, Ağır Sanayi Yüksek Koordinasyon Kurulu toplantılarını haber yaparken başlık üstüne aydınlatmada kullanılan bir tüp lambası resmi basarak altında haberi şöyle vermişti. “Elektriği yok aydınlanmaya, biz Ağır sanayi kuruyoruz!

Özellikle seçim çalışmalarında konvoyla bir yerden diğer bir yere giden Erbakan Hoca, namaz vakti geldiği zaman hemen konvoyu durdurur ve doğruca orada ki camiye giderek vaktin namazını kılardı. Bu durumu görenler ve medya hemen Erbakan Hocayı dilerine dolarlar, yaptıkları haberde; “Erbakan, abdestsiz namaz kıldı” başlığını atmaktan çekinmezlerdi.

Bunlara göre camiye girerken mutlaka abdest almak gerekirdi. Hâlbuki onlar bilmiyorlardı ki Erbakan Hoca her zaman abdestli durur, bozma ihtiyacı hissedince hemen tekrar abdest alarak abdestli halini devam ettirirdi. Abdestli bir insanın ise namaz kılmak için tekrar abdest almaya ihtiyacı olmazdı.

Bu ve benzeri daha birçok haber ve yorumlar ile Erbakan hocanın fikirleri ve çalışmaları baltalanmaya kalkışılmış ve ne yazık ki halkımız da Hocamızı bu yönü ile tanıyarak ona itibar göstermemiştir. Böylece seçimlerde ona gerekli oy desteği vermemiş o da halkımızın en acil ihtiyaçlarından, sömürülmemizin önünü tıkayacak kendi milli sanayimizi kurarak milyonlarca gencimize iş vererek onları istihdam etme imkânlarını bulamamıştı.

MEDYAYA KARŞI ÇOK NAZİKTİ

Medya yeri geldikçe diğer bütün siyasilerle iyi geçinir, onları överek halka takdim ederken niçin Erbakan’a bir türlü hazmedememiş ve onu ya kötüleyici, alaylı bir tavırla takdim etmiş veya ondan hiç haber yapmamıştır? Bu soru üzerine hepimiz iyice düşünmeli ve burada ki gerçeği yakalamalıyız.

Hâlbuki Erbakan Hoca herkese karşı nazik olduğu ve medya elemanları için bu nezaketine daha çok dikkat ettiği halde medya niçin ona karşı bir düşmanlık hissi besler ve onu halkın huzurunda küçük düşürmeye çalışırdı?

Erbakan Hoca bir basın toplantısında, “basın mensuplarına ne ikram edeyim” diye düşünür ve bir tepsi kadayıf hazırlayarak toplantı yerine getirmelerini emreder. Basın toplantısını konusu ekonomidir ve ülkemizin ekonomik yapısını ele alacaktır. Faizci bir ortamın tabii sonucu olan “enflasyon, para değerinin düşmesi, mal fiyatlarının yükselmesi, işsizlik, geçim sıkıntısı…” konularını rakamlarla açılar. Sıra bir örnek vermeye gelir.

“Pahalılık ve geçim sıkıntısı öncelikle şehirde yaşayan insanları vurur. Bu afetler köyde yaşayanlara daha geç ulaşır” der ve devam eder; “Zira köyde yaşayanların ekip diktiği tarlası vardır, besleyin etinden ve sütünden faydalandığı hayvanları vardır”

Sonra Hoca ister ki bu anlattıkları basın mensuplarının gözüne de anlatsın. Zira görmek, duymaktan daha çok insanları ikna eder, diye düşünür ve söz kadayıf tepsisine döner. Ve basın mensuplarına,

“Bu olay, kadayıfın kızarmasına benzer. Kadayıfın üst kısmı şehirlilere benzer, ateşe ilk muhatap olan kısmı üst kısmıdır. Hâlbuki kadayıfın alt kısmı ateşten daha uzaktır ve daha geç kızarır” diye açıklamayı yaptıktan sonra Hoca basın mensuplarına;

Bakın bakalım. Kadayıfın altı kızarmış mı?” diye sorar.

Bu söz yıllarca dile getirildi ve Hoca, halkımıza; “Kadayıfçı Hoca…” olarak takdim edilerek onunla alay edilmeye çalışılmıştır.

MEDYANIN DÜŞMANLIĞI

Ülkemizde medya kuruluşları bir takım “çıkar guruplarının ve küresel ırkçı emperyalistlerinin” kontrolü altındadır. Onlar, hükümetleri kendi sözlerini dinleyen bir takım “işbirlikçi” insanlardan oluşsun isterler ve bunun gereğini de yaparlar.

Erbakan Hoca ise siyasete atıldığı günden bu yana “milli görüş” diyerek milletin görüşünü savunmuş, iktidara geldiğinde ise (koalisyonlarla da olsa) milletin çıkarları düşünmüş, onlara hizmet etmeyi birinci görev kabul etmiştir.

Şurası bir gerçektir ki “milletin çıkarlarıyla, milletin aleyhine hareket eden bu tufeylilerin çıkarları taban taban birbirine zıttır”

Mesela 1996 da iktidara gelen Refah-Yol hükümetinin hazırladığı “denk bütçe” ile devletin dışarıya borçlanmasının önü kesilmiş, “havuz sistemi” ile de milletin hizmetleri borçlanma yapmadan yerine getirilmiştir.

Küresel emperyalizmin önüne konan en büyük engel ise “D – 8” in kurulmasıdır. Kuruluşuna ABD, İngiltere, Fransa gibi devletlerin alınmadığı sadece “Kalkınmakta olan sekiz Müslüman ülkenin” alındığı tek milletler arası anlaşmadır.

Devlet tahvillerini toplayan, devlete, BİT’lere, Belediyeler ve devlet garantisinde özel sektöre yüksek faizli krediler vererek ülkeyi sömüren bu tufeyliler elbette Erbakan Hoca’yı sevemeyecek, yaptıkları haber ve yorumlarda onu siyasi hayattan uzaklaştıracak ve hatta onun üzerine “beton dökerek” yok etmeye çalışacaktır.