İşçi kimdir, işçi hangi koşullarda, günde kaç saat beden ve zihinsel yorgunluğa dayanabilir. Asgari ücret neye yeter.  Beden işçisi, emek işçisi zihinsel yorgunluğunun, emeğinin karşılığını alabiliyor mu veya yaptığı işin karşılığında aldığı ücreti hak ediyor mu gibi değişik şekillerde sorular sorulabilir. Tarihin her döneminde çalışanlar ve çalıştıranlar olmuştur.  İlahi ve insani düşünceler inanlığın yaşaması ve hak ettiğini alabilmesi adına sözler söylenmiş, düşünürler toplumla düşüncelerini paylaşmış öneriler de bulunmuşlardır.
İnternet ortamında yaptığım gezinti de Allahın kelamına ve hadislere rastladım. Ayrıca nice düşünürlerin sözlerinden birkaç alıntı yaptım. “Hayvanlara bile fazla yükü reva görmeyen bir düşünce elbette insanlara iş adına çalıştırma, fazla eziyet görmesine müsaade etmez. “Geçimini sağlamak için çalışıp helâlinden kazanmak farzdır.  Doğrusu insanın çalıştığından başkası kendinin değildir. Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. Ayet-i kerime.” İslam inancı emeğe büyük değer verdiğini daha farklı Ayet ve hadislerle ifade etmektedir. 
Bunun yanında toplumsal düzenin sağlanması, zihinsel ve bedenen çalışanların emeğinin verilmesi anlamında kafa yoran, fikir adamları, düşünürler, o, emeği ve onun için verilen mücadeleyi kutsal kabul etmişlerdir. Sosyal ve toplamsal yaşam için bu ünlü sözlere ihtiyacımız vardır. “Emek vermeden kazanılanların, gözden çıkarılması da kolay olur.” Hani halkımız arasında “haydan gelen huya gider” misali… 
Mimar Sinan’ın şu sözünü fazlasıyla değer biçiyorum. “Emek için çekilmiş her şey, değerlidir. Niyazi F.Eres’in bu sözünü beynimizin bir yerine kaydetmek gerekir.  “Emek alın teri ve başarı el ele yürür.” El ele yürüdüğü kadar vardığı yer önemlidir.İşçi sınıfının durumu, günümüzdeki bütün toplumsal hareketlerin gerçek temeli ve çıkış noktasıdır; çünkü günümüzdeki toplumsal yoksulluğun en saklanamaz ve en yüksek olduğu nokta odur.  
Adettendir Bir Mayıs için yazı yazılınca elbette emekten, hak, hukuk ve adaletten işçi haklarından bahsedilir. Yine ayrıca “Bir Mayıs” nasıl doğdu, işçi sınıfının uluslar arası birlik ve dayanışması nasıl başladı, bu mücadelenin kabul edildiği gün neden “Bir Mayıs” olarak adlandırılması önemli gelişmeler ve önemli çalışmalarla ortaya konulmuştur.  
Ortaya konulan ve bu konuda yapılan çalışmaları, doğruluğuna güvendiğim, kişisel gözlemle belirlediğim ya da gerçeği yansıttığına inandığım ya da adını andığım otoritelerin kişisel ya da yazınsal ününe güvendiğimden bu alıntıları yaptım. 
İşçi sınıfını tek bayrak altında, tek hedef doğrultusunda yekvücut olarak birleştirecek, kapitalizme karşı mücadelede nişane olacak bir işçi bayramı günü arzusu oldukça eskidir.
İşçiler dünyanın her yerinde ağır koşullar altında 13-14 saat çalıştırılmaktaydı. Bu çalışmanın 12 saatte çekilmesi için büyük uğraşlar verildi. 1800 yılarındaki çalışma ve yaşam koşullarından kurtulma adına yapılan mücadele zaman zaman engebelerle engellense de netice de verilen mücadele kendi şeklini buldu.  Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme ve sekiz saat ihtiyaçlarını giderme yaşamını sağlama ve aile bireyleriyle ilgilenme… 
  Avrupa’da işçilere yapılan haksızlık yine Avrupa’da verilen mücadele ile başarıyı bulmuştur. 1848 Haziran barikatlarında yenilen Fransız işçi sınıfının devrimle birlikte kazandığı 10 saatlik işgünü hakkı elinden alındı ve çıkartılan yeni bir yasayla işgünü 12 saat olarak belirlendi. Benzeri gelişmeler İngiltere’de de yaşandı, 12 saatle sınırlandırmamış olan iş saati, 10 saatlik işgünü talebiyle mücadeleyi sürdürmüştür. 
 Her vesileyle, toplumu karşıt kutuplara bölen bir sınıf mücadelesinin Amerika’da olmayacağını ileri sürenleri eleştiriyor ve sınıf mücadelesinin dinamik yapısına dikkat çekiyorlardı. Nitekim 1860’ların ikinci yarısından sonra peş peşe gelen grevler ve 1 Mayıs 1886 kalkışması sınıf mücadelesinin sert karakterini açığa vurdu. 
 Konuyu uzatmadan işçilerin verdikleri tüm mücadeleye rağmen bu gün herkes gibi onlar da kapitalizme teslim olmuşlardır. Ne İslamiyet’in işçiye bakış açısı, ne patronların İslamiyet’ten edindiği samimiyet yine ne sosyalizmin işverenlere ve ne de işçilere bakış açısı kapitalizme yeterince cevap olmamıştır.  Çünkü kapitalizmin insanların ruhuna hitap ediyor. Servet edinme hırsı ile onları donatıyor. Varlıklı olma güçlü olma, mal, mülk sahibi olmayı onların ruhlarıyla özdeştirmiş. Bu ihtirası ne İslamiyet, ne de sosyalizm içlerinden koparamamaktadır.  
*Samuel Johnson