Zaman zaman kimi kelimelerin kökenine varmak, bilimsel söylemle “etimolojisine” dikkat çekmek, o kelimelerin hafızada (bellek de) yer etmesi anlamında kelimeleri paylaşırım. Ezber de tutulursa kelime hazinesinin gelişmesine neden olurken,  bu kelimelerin sosyal, bilimsel ve toplumsal yaşamımızda doğru ve anlamlı kullanılması çabasındayim. 
    Bazı okuyucular neden olumsuzluk ifade eden kelimeleri paylaştığımı sorurlar. Oysa ne kadar estetik, ne kadar dile ve kulağa hoş gelen kelimeler kullandığımdan haberleri olmadığı anlaşılıyor. Her kelime dilin kendisidir. Eğer biz bazı kelimeleri öteler, bazılarını yakınlaştırırsak dilde eksiklikler meydana gelir. Yaşam kelimelerden ibaret olduğuna göre kelimelerle duygudaşlık kurmak önemlidir.   
    Hatta çoğu zaman Avrupai kelimelerin Türkçe de cirit attığını, oysa onun yerine daha önce var olan ve kullanılmasından haz alacağımız kelimeler olmasına karşı farklı dillere ait kelimelere sığınmak, dile güzellik değil; acizlik, karmaşıklık verdiği bilinmelidir.  
    Yaptığımız çalışmalarla, bugünkü gençliğin argo, hatta edep dışı kelimelerin kullanılması büyük tepkilere neden olmakta ise de tavır koyan maalesef yok… Tavsiyemiz, kelimelerin hoyratça kullanılmaması, hakaret edici sözcüklerden haz alınmaması  gerektiği gibi yabancı kelimelere de merak salınmamalıdır. Onların yerine divan edebiyatından bazı kelimelerle sevgiyi, güzellikleri buluşturma uğraşı toplumsal bir erdemliliktir.
    Kısa bir paragrafla bazı kelimelerle sizleri buluşturayım. “Mahut” (adı geçen) kelimelerle ne kimseyi “tahkir” (kırmak, aşağılamak) etmeye ne de “mahcur” (eskimiş) söylemlerle “istihza” (alay) etme derdinde değiliz. Daha çok “afaka” (ufuklara) “tenvir” (ışıklandırma) çabasındayız.   Bu cümlede ki kelimelerin karşılığını yazmasaydım, sanırım sözlük kullanmaktan ya da google bakmaktan başka çareniz olmazdı. Çünkü kullanılmayan kelimeler “miadını” doldurmuş demektir. “Miat” kelimesi Arapça olmasına rağmen özellikle “ömrünü doldurmuş” yiyecek ve ilaçlar için kullanılır.
    Kelimelerle sohbetimizi sürdürelim. “Şaka” için “latife” derler. “Latife, letafet, iltifat” ne kadar dile hoş geliyor değil mi? Bu kelimeden “Latif, latife, letafet” isim oluvermiş insanlara…Ama siz “şaka” söyleminin bu kadar hoş bir sözcük olduğunu söyleyebilir misiniz?  Şakayı ancak “eşek şakası” ya da "soğuk şaka" diye yapılan kaba-saba hareketleri isimlendirmişiz.  Avrupa’dan “espri” yi ithal ettik haliyle o kelimeleri unuttuk.  
    Biraz da türkülere geçmiş “çeşme” kelimesine bakalım. “Çeşmeye varmadın mı? Ya da “Çeşmeye gel ki görem”  gibi daha bir sürü türkü var. “Çeşme” divan edebiyatında çok kullanılın ve halkımız arasında suyun aktığı yere “çeşme” deriz. Gözlerden yaş akmasından dolayı bu yakıştırma yapıldığı bir gerçek.  Farsça da “çeşm-i siyahın” (kara gözlerin) gibi bir söylemde ki zarafeti söylerken hissedebiliyorsunuz. 
Yıllar öncesine kadar bizim Urfa’da tuvalete “çeşme” derlerdi. Sonra abdasthane derken bu “tuvalet, lavabo, ayakyolu, kenef” söylemleri çıktı da “çeşme” kelimesini hak etmediği hakaretten kurtuldu. Çeşme kelimesi halkın arasında “iki gözü iki çeşme” bir deyim olarak kullanılır. Ayrıca "çeşme" kelimesi ile ilgili atasözleri mevcut ancak bunlar göz olarak değil; su akan yer olarak kullanılmaktadır. 
    İlimiz de ve çevre de Arap kültürünün etkinleşmesinden dolayı “çeşme, ayın” olarak isimlendirilmiş. Kürtçede de “cafkani” (pınarın gözü) şeklinde ifade edilir. “Ayınzeliha” kelimesine gelince; “zelihanın gözü” olarak çevrilir. Aslında “ayın” Arapça ise bile yanındaki Zeliha’nın kökeni “Zelê” dir. Bu da “berrak su” anlamındadır. Urfa’da çıkan mozaiklerin üzerinde “zelê” kelimesi yazılı. Hala yöremiz de özel isim olarak “Zeliha, Zele, Zelo, Zelxê, Züleyha, Zelluxa”  şeklinde telaffuz edilmektedir. 
    Konuyu genişletmek de fayda vardır. “Çeşme (Farsça), ayn (Arapça)” derken Kürtçede de “kâni” olarak isimlendirilir.  Bugün “Ceylanpınar” dediğimiz ilçenin halen Arapça ismi “Rasılayın” (baş pınar) kelime anlamı olarak (başın gözü) olarak söylenmektedir. Tarihte ki ismi “Waşşakani” (güzel pınar) olduğu ve döneminde başkent olarak ünlenmiş. 
             Son dönemde bir çok isim özünden koparılıp Aynel arap (arapgözü) Aynel arus (gelingözü) gibi isimler verilmiştir. Her şehir, her bölge kimin tarafından işgal ve tahakküm altına alınırsa kendi diliyle ona isim verir. Hurri-Mittani-Medler döneminde Urfa’ya “kaniroye” (pınar ve güneş) ismi verilmiş. Hz İbrahim’in ateşe atılmasından sonra Urfa’ya “Xaliroye”(kül-güneş) denilmesinin nedeni Urfa’nın kızgın güneşi ve kül yığınından dolayı aynı zamandan yapılan zulmün ifadesi olarak isimlendirildiği gibi, efsane ve gerçek içselleşmiştir. Urfa isminin çeşitli isimler almasının nedeni  farklı milletler tarafından işgal edilmesinden kaynaklanmaktadır.