Aslında yeryüzünde iki tür insan çeşidi vardır. Bunlar “Islah ediciler ile ifsat ediciler” olarak isimlendirilir. Yaptığı işin ne manaya geldiğini bilmeyenler, “Uydum kalabalığa…” diye kalabalık nerede ise onun peşine gidenlerde ifsat edicilerle birlikte demektir.
Islah etmek, yanlış yolda olanlarla yaptıkları yanlış olanları uyararak onların doğru işler yapmasını sağlamak ve yollarını düzelme görevini üstlenen insanların yaptıkları işlerdir. İfsat etmek ise yaptıkları işleri ve yolları doğru olan ve olanları o yoldan çevirerek onların da yanlış işler yapmasını ve yanlış yola gitmeleri için çalışanlarım yaptığı işlerdir.
Allah (c.c) kâinatın yaratıcısı ve sahibidir. Yeryüzü de kâinatın bir parçasıdır. İster inansın veya inanmasın bütün varlıkların, özellikle de insanların yaratıcısı ve sahibi de yine Allah’tır. O ateşe tapsın, puta tapsın veya kula tapsın bu şart değişmez. Onun için Allah (c.c) koyduğu bütün hükümleri insanların yeryüzünde ve ahrette mutlu olmalarını sağlamak için koymuştur. Emirlerine uyanları kötülerin şerrinden koruyan yine Allah’tır.
Mesela siz inanmış bir insan veya inanmış toplum olarak Allahın emirlerini kendi nefsinizde yaşar ve toplumda onun sistemini uygularsanız, ne faizin, ne kumarın, ne içkinin, ne zinanın ne de soygunun size bir zararı dokunamaz. Ama fert ve toplum olarak onun hükümlerini yaşamazsanız, bütün pislikler gelir sizi de yakalayacak ve sizi de yakacaktır.
Bu gün yeryüzünde 1,5 milyar Müslüman’ın bulunmasına rağmen bütün İslam âleminde ateş var, kan var, gözyaşı var. Bu 1,5 milyar Müslüman kendilerine uygulanan bu zulümlerden bir türlü kurtulamıyorlar. Filistin öyle, Doğu Türkistan öyle, Arakan öyle, Suriye öyle, Irak öyle, Keşmir öyle, Azerbaycan Hocalı öyle ve diğer Müslüman ülkeleri maalesef öyledir.
Bir hadis-i Şerif de Peygamberimiz ashabı (arkadaşları) ile yemek yerken (onlar yemekleri aynı kaptan yerlerdi) sofrada birçok elin yemek kabına uzandığını görünce;
“Bir zaman gelecek, Ümmetimin düşmanları sizin bu kap üzerine uzandığınız gibi Müslümanların üzerine uzanacaklardır” buyurdu. Sahabe-i Kiram sordular.
Ya Rasulallah… O gün Ümmetin sayısı az mı olacak?
Hayır, fazla olacak. Ama onlar su üzerinde yüzen çöpler gibi (darmadağın) olacaklar” burdu. Yani Allah yolunda giden bir Emir’in kumandası altında olmadıklarından düşman onları tek tek avlayacak ve öldürecek, mallarına ve ırzlarına tecavüz edecektir.
İşte güçlü olabilmenin tek çaresi, insanların Allah’ın emirleri doğrultusunda, bir Emir’in (Başkan) idaresi altında ve ıslah etmeyi esas alarak çalışmaları, cihat etmeleri ile mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Müslüman bu onulmaz derde düştüler. Bir kısım makam, mevkii ve şöhret düşkünü Münafıklar ise (sözü başka özü başka insanlar) Müslümanları aldatarak ifsat hareketine destek olmaktadırlar.
Ali İmran 103. Ayette Cenab-ı Hak; “Hepiniz, Allah’ın ipine (Kur’an-a) sıksıkı sarılın, ayrılıp tefrikaya düşmeyin” buyurmaktadır. Ümmetin tek bir kalp ve tek bir vucut olabilmesinin şartı tek başın (Emir’in, Halifenin, Başkanın) emri altında toplanmasıyla mümkündür. Ortaya çıkacak her yeni bir baş yeni bir parçalanmayı getirir. Nitekim ayetin ikinci bölümünde “ayrılıp tefrikaya düşmeyin” emrinde bu husus daha açık bir şekilde görülmektedir.
*www.gaphaberleri.com’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar GapHaberleri Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.