Büyüklerimiz, kendilerinden nasihat almak için yanına gelenlere her zaman yaptıkları önemli bir tembihat var. “Dünya’da ne olursanız olun, ama mutlaka istikamet üzeri olun”
Âlimlerimizin sohbetlerinde birbirinden güzel bunca tembihat ve irşat edici sözler yer aldığı halde sohbetin sonunda dinleyenleri bir kere daha ikaz etmek adına söylenen bu sözlerle acaba ne kastedilmektedir, hiç düşünüyor muyuz?
Yani yolunuz, istikametiniz doğru olsun. İster bir yerde kapıcılık yapın, isterse devletin başında Reis-i Cumhur…
Şurası unutulmamalıdır ki insan dediğimiz canlı, hatadan ve kusurdan arındırılamamaktadır. Her insanın az veya çok bir kusuru bulunabilmektedir. İnsanın bu yönünü bilerek onu o eksikliğiyle birlikte kabul etmek gerekir. Kusursuz insanlar, insanlara örnek olarak gönderilmiş bulunan peygamberlerdir.
Nitekim bir hadis-i kutside Cenabı Hak; “Siz hatasız insanlar olsaydınız, sizi helak eder yerinize hatalar yapan, ancak bu hatalarından dolayı Allah’tan af dileyen insanlar yaratırdım” buyurmaktadır.
YOL NEDİR, NASIL OLMALIDIR
İnsanın kıymeti; yolunun doğru olmasındadır ve bu yol üzerinde gidebilmek için hayatının bütün safhalarında gayret etmesi, çaba sarf etmesindedir.
İnsanların takip ettikleri yollar aslında ikidir. Bunlardan birine “hak yolu veya sıratı müstegiym”, diğerlerine ise “batıl (yanlış) yollar” denmektedir. Hak yolun tek olmasına mukabil batıl yollar sayılamayacak kadar çoktur.
Bunu matematiksel bir ifade ile söylemek gerekirse; “İki kere ikinin hak çözümü sadece dört etmesidir ve tek doğru çözümdür. Batıl (yanlış) çözümler mesela üç de, beş de, diğer sonuçların hepsi de yanlıştır.”
İşte, kendisini dünyaya gönderen ilahi kudret, insana akıl gibi bir büyük nimet vermiş, “dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak” yolunu göstermiş, (bu yolu tarif eden kitaplarını ve bunu insanlara anlatan, uygulamalı olarak açıklayan peygamberlerini) ve insanlardan “doğru yolu” tercih etmelerini tavsiye etmiştir.
Dikkat ederseniz tavsiye etmiş diyorum, zira yolları tercih etmede zorlamalı bir metot uygulanmamış yolun seçimi insanın kendi iradesine bırakılmıştır.
Ve tabii kendisine bu kadar büyük nimetler verilen insan, hayatının her döneminde imtihana (sınava) tabi tutulmuş, bu sınavı başarı ile geçenlere daha büyük mükâfatlar vereceği vaat edilirken, geçemeyenlerin ise kaybedecekleri açıklanmıştır.
İnsanoğlu ilahi kudretin yolunu tercih etmeyip, kendi dar görüşüyle kendi yolunu kendi çizmeye kalkışınca baştan hata etmiş olmakta, hele eline geçirdiği siyasi güçle kendisi başta olmak üzere yönettiği insanları da helake (yok oluşa) sürüklemektedir.
İNSANLIĞIN ÇIRPINIŞI
Tarih boyunca insanlık ne zaman peygamberlere uymuşsa mutlu ve mesut olmuş, ne zaman Firavunlara, Tiranlara, Derebeyleri uymaya çalışmışsa büyük sıkıntılar çekmiştir. Yakın tarihimizde güya insanlara mutluluk getireceğini vaat eden Komünizm ve Kapitalizm belaları böyle birer felaket yollarıdır ve insanlık bunların zulmünden kurtulabilmek için hala çırpınıp durmaktadır. Bunların uygulamalarında milyonlarca insan öldürülmüş, yurtlarından sürülmüş, malı ve mülkü tarumar edilmiştir. Sonuç kan, ızdırap ve gözyaşı olmuştur.
Bu yanlış zihniyetlerin değişik versiyonları diğer ülkelerde de uygulanmaktadır. Küresel boyutta uygulanan kapitalizmin ve güya buna reaksiyon olarak uygulanan komünizmin uygulandığı ülkelerde insanlık sömürülmeye ve sürünmeye mahkûm edilmiştir.
Son devirlerde komünizm iflas etmiş ve çökmüş olmakla insanlara saadet getiremeyeceği açık olarak görünmüştür. Komünizmin çökmesi, reaksiyonu olduğu sistemin de çöküşünü ortaya getirmiştir. İşte sömürücü kapitalizmin artık fren yapmasının en açık göstergesi “Küresel ekonomik kriz” olarak karşımıza çıkmıştır.
Bizler her an teyakkuz halinde olmalı, içinde bulunduğumuz hâl’i her an incelemeli ve “Ya Rabbi. Bize hak’kı (doğruyu, iyiyi, güzeli, adaleti) hak bilip ona bağlanmayı, batılı (yanlışları, zulmü) da batıl bilip ondan uzaklaşmayı nasip et” diye dua etmeliyiz.
İNSANLIĞA ADİL DÜZEN GEREKTİR
Adil düzen her işin hakkaniyet esasına dayandığı bir ekonomik düzendir. Bu sistemde çalışan ve üretime katkı sağlayanın kazanma hakkı vardır. Çalışana hakkı, hemen ve insanca yaşama seviyesinde verilmektedir. Bu sistemde sömürücü faiz yoktur. Kapital (para) yatırıma yönetilmekte ve üretimden pay verilerek teşvik edilmektedir.
Bu konuda “Adil ekonomik düzen” adıyla konferanslar veren Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın notlarına bir an önce yönelmek, kendimizi de insanlığı da içine düşmüş olduğu ekonomik ve ahlaki krizlerden kurtaracaktır.
Şurası unutulmamalıdır ki her sistem insanla yürütülür. Adil düzeni yürütecek olan insanın hak duygusuna sahip olmasını ise ancak maneviyat sağlayacaktır. Onun için “Ahlak ve maneviyat her işin başı” olmaktadır.
KIRK YILDIR ANLAYAMAYANLAR
Yunus Emre, uzun zaman kendisine hak anlatıldığı halde hala anlamayanlara;
“Bir kaz aldım ben karıdan/ Boynu da uzun borudan,/ Kırk abdal kanın kurudan,/ Kırk yıl oldu, kaynatırım kaynamaz.
Kaz değil be bu azmış,/ Kırk yıl Kaf dağında gezmiş /Kuyruğun kanadın düzmüş, /Kırk yıl oldu kaynatırım kaynamaz.
Kazın suyuna saldım bulgur,/ Bulgur, Allah deyu kalgır,/ Be yarenler bu ne haldir/ Kırk yıl oldu kaynatırım kaynamaz” demektedir.
Yanlış yolda kürek çeken bu insanlar gerçekleri, sandallarını ve kafalarını kayalara vurunca mı anlayacaklar?
“Farkı görememek” ne acı, kendilerine ve onlara tabi olanlara ne kadar yazık.