İstikamet, gidilecek hedefe yönelme, o tarafa dönme demektedir. Zamanımızda buna “takip edilecek rota” da denilmektedir. Bu kelimedeki yönelme ifadesi, hedefe doğru gidip gitmediğiniz veya varıp varmadığınızı anlatmıyor, aklı ve “irade-i cüz’iyesi” (küçük bir yapabilme gücü) bulunan bir varlığa yani insana yapabileceği şey anlatılıyor. Ancak bu kavram o kadar önemlidir ki tutulacak yol sonuca tesir etmekte, eğer istikamet doğru olmazsa erişilecek menzil (hedef) de yanlış olmaktadır.
Fırlatılmaya hazır iki füze kabul edelim. Bunların istikametleri (rotaları) birbirlerine göre yarım derece farklı ayarlanmış olsun. Füzeler ateşlenmeden önce bu fark hiçbir surette görülmez. Ancak füzeler ateşlenince biri Ay’a giderken, diğerinin Merih’e gittiği görülecektir. Çünkü iki füzenin rotaları arasında ki yarım derecelik fark, füzeler gökyüzünün katmanlarıyla karşılaşınca araları gittikçe açılacak ne neticede her bir füze, ayrı bir hedefe varacaktır.
İnsan da aynen böyledir. İstikametinde doğruyu bulamamışsa veya “benim istikametim doğrudur” dediği halde “Doğru yolun” şart ve gereklerini yerine getirmemişse, sonuçta hedeflediği yere değil, kendi için tercih ettiği rotaya uygun olarak yanlış yere varacaktır. Hiç unutulmaması gereken; “Ya inandığınız gibi yaşarsınız ya da yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” esasıdır.
BİZİ DOĞRU YOLA İLET
İnançlarımız açısından “İstikamette olmak” çok önemlidir. Bir Müslüman günde beş vakit namazında 40 kere, “İhdi nassıratal mustagıym–Bizi sıratı müstagıyma ilet” diye Allah’a (c.c) dua etmektedir. Sıratı mustagıym, Allah’ın biz kullarına gönderdiği yol yani İslam’dır. Bu dua ile Müslüman, Allah’tan (c.c) kendini, sonsuz sayıda ki yanlış yollar (zamanımızda iki büyük yanlış yola dönüşmüşt6ür) arasında tek doğru yol olan yola iletmesi için yakarmaktadır.
Bu duanın “bizi doğru yoldan ayırma” değil, “bizi doğru yola ilet” olarak gelmiş olduğuna dikkat edilmelidir.
Ancak yönelişimiz yani istikametimiz nedir? “Dünyada refah ve saadet mi, buhran ve sıkıntılar mı?” sorusu ile “ahirette Cennet mi, Cehennem mi?” soruları arasında ki tercih “istikamette olma” ile birebir ilgilidir.
Allah’ın (c.c) yarattığı, koruyup gözettiği, nimetleriyle donattığı mükellef bir insan, aklını kullanarak “doğru yolu – istikameti” bulmalıdır. Ancak etrafında oluşan şartlar, bir takım güç odaklarının tesirleriyle o hale gelmiştir ki doğru zannettiği sonsuz adetteki yanlış yollardan birine düşme tehlikesi vardır. Bu yanlışlık onun “dünya ve ahiretini karartabilir”
ROTASI DOĞRU GEMİYE BİNMEK
“Sefere çıkmaya hazır üç gemiden birine binerek, “sahili selamet’e” (huzur, refah ve mutluluk limanına) varmak isteyelim. İlk yapacağımız iş bu gemilerin nereye gideceğini yani rotalarını öğrenmek ve yanlış gemiye binerek yanlış yere gitmemektir.
Gemilerde biri, rotasını ve varmak istediği limanı açıkça söylemekte e istikametimiz Medine demektedir. Diğer iki gemi, bizim gideceğimiz yolun tam tersi bir yol tutturmuşlardır. u gemilere binilmez. Bu gemi bizi, varacağımız yerden uzaklaştırır deriz. Çünkü bunların bir Washington’a veya Bürüksel’e diğeri ise Moskova’ya gitmektedir.
İkinci geminin kaptanı bize, “Rotasını bildireceğine, konuşması ve kıyafetiyle bizi kandırıyor. Bizi gemiye bindirecek ama sonunda varacağımız yere değil, bizi hiç alakası olamayan bir yabancı yere götürecek” denir ve bu gemiye de binilmez.
Tarihin her devrinde, “İstikametini doğru tutmak isteyenlerin” önüne bu üç’lü görüntü hep çıkmıştır ve de çıkacaktır. “İstikamette olmak” odur ki bunlardan rotası ve hedefi, doğru olana binilmiş olmalıdır. Eğer yanlış gemiye binilmişse, yanlış yere gidileceğinden, “bu gemide, gece sabahlara kadar secde edilse, tespih çekilse, gündüz akşamlara kadar oruç tutulsa” bunun bir kıymeti yoktur.
Kusurlu kaptanın hatası, kendine aittir. O bu kusurlarının hesabını verir. Ama “rotası” yanlış olup da kendisi güya kusursuz bir yönetici gibi takdim eden kaptanın yolunun yanlışlığı hem kendisi ve hem de yolcuları hüsrana ( dünya ve ahiret zararına) düşürecektir.
İslam âlimleri, duaların özünün; “Ya Rabbi bizi, Hakk’ı hak bilip hakka ittiba, batıla batıl bilip batıldan içtinap eyle” (Doğruyu doğru görerek doğruya yönelmeyi, yanlışların yanlışlığını bilerek ondan uzaklaşmayı nasip et) olduğunu söylemişlerdir.
Allah (c.c) korusun, “doğruyu yanlış görerek ondan uzaklaşan, eğriyi de doğru zannederek ona yaklaşan bir insan’ın” ne dünyası kalacaktır ve ne de ahireti…