1978 yılında benim Genel Başkanlığımda Genel merkezi Konya olan Kur’an Kursları Federasyonunu kurduk. Federasyona bağlı Kur’an kursları ve cami dernekleri vardı. Buralarda eğitim alan, hafızlık yapan, yurtlarımızda barınan öğrencilerimiz bulunmaktaydı. Tabii bu çalışmalar bizlerin “İslam’da zekât” konusunu da incelememize sebep oldu.

            Önce zekâtın farziyeti üzerinde durduk. Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetlerde “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” (Bakara, 43, 110; Hac, 78; Nur, 56; Mücadele, 13; Müzzemmil, 20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir” (Tevbe, 9/103) buyrulmakta olduğunu gördük.

            Zekât, çağdaş fakihlerden Yusuf Kardâvî’ye göre; “Yüce Allah’ın belirli şartları taşıyan zengin kişilerin malından alınarak lâyık olanlara verilmek üzere farz kıldığı belirli miktardaki maldır.” (Y.Kardâvî, Fıkhu’z-Zekât, I, 37) dendiğini tespit ettik.

            Bazı Hocalarımız, “zekât fakirin hakkıdır ve temlik edilmelidir (yani zekât zenginden fakire direkt verilmelidir) diyorlardı. Hâlbuki dinimiz zekâtın zenginden fakire geçmesinde, bunları toplayıp dağıtan bir zekât amilleri sınıfı ihdas ediyor, bunlara zekâttan maaş verilebileceğini buyuruyordu.

Kur’anı kerimde zekât verilecek sekiz sınıf bulunduğunu açıklayan Rabbimiz, Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, zekât işinde çalışanlara, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yollunda ve yolda kalmışlara aittir. Allah hakkıyla bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir” (Tevbe 60) buyurmaktaydı.

BAZI ÖNEMLİ SORULAR

            Ben Hocalarımıza bazı sorular yönelttim. “Zekât verilecek sekiz sınıf insandan Fi sebilillah (Allah yoluna), zekât amilleri (zekâtı toplayıp dağıtanlar) ve müellefetil gulup (kableri İslam’a ısındırılmak istenenler) sınıfları nasıl belirlenir ve bunlara zekât nasıl verilir? Dedim ama bu sorularıma tatmin edici cevaplar alamıyordum.

            Mesela Hocalarımız, Fi sebillilah kaleminde zekatın bire bir askerlere verilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ama ben onlara iyi ama bu şekilde verilen zekât “fakire verilen zekât veya yolcuya verilen zekât hükmüne geçmez mi? Cihat eden ordunun silahı, cephanesi, yiyeceği, giyeceği, ulaşım ve diğer masrafları nasıl karşılanacaktır? Zekât gibi önemli bir gelir buralara aktarılmazsa, İslamın cihat farzı nasıl eda edilecektir?” demiştim.

            Konuyu Erbakan Hocamıza açtığımızda Hocamız; “Fi sebillillah, Allah yolunda yapılacak harcamalar demektir, Allah yolunda bulunan bir askere vermek değildir.” Zekâtın toplanması ve dağıtımının da tek elden yapıldığının en açık örneği, Peygamberimizin vefatından sonra bazı kabileler zekât vermeye yanaşmayınca 1. Halife Ebu Bekir’i Sıddık hazretleri; “Dün Peygamberimize bir deve yuları verdikleri halde bu gün bana vermezlerse onlarla harp ederim demesi ve o kabileleri zekâta bağlamasıdır” demişti.

            ZEKÂT AMİLLERİ KİMLERDİR

            Selçuk Üniversitesinde 2011 yılında Ayşe Yavuz adındaki bir akademisyenin yaptığı bir yüksek lisans tezi elime geçti ve oradan “Peygamberimizin görevlendirdiği zekât amillerini sizlere de açılamak istiyorum. “Abbâd b. Bişr, Alâ b. el-Hadramî, Hz.Ali, Amr b. Âs, Amr b. Hazm, Ebû Süfyân, Hâlid b. Saîd, Muâz b. Cebel, Hz. Ömer, Velîd b. Ukbe, Ziyâd b. Lebîd gibi…”

            Bu tezden öğrendiğimiz, zekât amillerine zekâttan almaları için izin verildiği veya onlara (kendileri talep etmek istemedikleri halde) maaş verildiği bildirilmektedir.

            Bu da gösteriyor ki zenginler zekâtlarını bizzat kendileri götürüp fakirlere vermiyorlar, zekât, zekât amilleri zekâtı toplanıyor ve Peygamber efendimize ve (Hulefai Raşidin – dört Halife döneminde) Halifelere teslim ediliyordu. Onlar da bu zekâtı maslahatlarına uygun sekiz sınıfa dağıtmaktaydılar. Dağıtımda yine zekât amilleri görev yapıyordu. Ayrıca bu çalışmaların bir muhasebe yapılması gerekmekteydi. Nereden ne kadar zekât alınması gerekiyor, oradan ne kadar zekât toplanmıştır. Toplam zekât geliri ne kadar olmuştur. Bunların ne kadarı nereye verilmiştir, kimlere verilmiştir gibi…

            Zamanımızda Müslüman, kendi gayretiyle bu farzın edası için bit takım çalışmalar yaparken birçok dernek ve vakıf da zekât toplamakta bunu sağlamak için çevrelerinde yayınlar yapmaktadır. Ancak bu çalışmalarda bir denetim mekanizması çalışmıyordu. İslam’da “hüs-ü zan – iyi düşünce” esas olduğundan biz kimsenin bu konuyu istismar etmediğine söylemiyoruz.

            Ama zekâtı toplayanlar şunu iyi bilmelidirler ki her vakıf veya dernek zekât toplayamaz ve toplanan zekâtlar, ancak Kur’an-ı kerimde sayılan sekiz sınıfa verilecektir. Onun dışında yapılan tararruflar, Allah korusun “Hâyır yapacağız derken şerre kapı açmak olur ve bundan da bu işe girenler sorumlu olurlar.”

            “Fi sebillalah” “Allah yolunda cihat Peygamberimizin kumandasında yapılıyor, her şey bir sistem dâhilinde olduğu için de şahıslar kendi istekleriyle göre hareket edemiyorlardı.  Peygamberimiz ve onun Sahabileri, yapılan uygulamanın doğru olup olmadığını denetliyor ve kaynaklara dayalı görüşleri ile de işi düzeltiyorlardı. 

Ancak şunu söylemek uygun olacaktır. “Varlıklı bir Müslüman’a zekât da, cihat için para ödemek de farz kılınmıştır. Cihat için toplanan mal (ihtiyaç gideren her şey) dan cihat dışında bir yere harcanamazken, zekat için toplanan paradan “Fi sebillilaha yani cihada (Adil bir düzenin ve İslam Birliğinin kurulması için organize yapılan çalışmalara) para harcamaya izin verilmektedir.