Biliyorum bu isim “Eyvanat” çok tuhafınıza gidecek. Hatırınıza gelen “heyvanat” ile uzak yakından hiçbir alakası yok. Sizler kitaba isim olan “Eyvanet Behçesi”ni okumadan o kelimenin önemini, içerdiği gerçeği bilmeniz mümkün değildir.
Cemal Babaoğlu bağımsız bir kalem erbabıdır. Kimseden bir beklentisi yoktur. Bir düşünce adamıdır. Akla ve bilime inanır. Para pulda gözü yoktur. Onun gayesi gözleri ile gördüğü yanlışlıkları toplumla paylaşmaktır. Onun için hep muhaliftir.
Bu kitap Babaoğlu’nun ikinci kitabı. Birinci kitabı”Ax Urfam Seni Kimlere Anlatsam.” Uzun yıllar yerel ve ulusal medyada yazdığı yazıların seçkisiydi. Bu kez elimizde ki kitap şiirsel söylemler ve fotoğraflarla birlikte karma bir kitabı bizimle paylaşmış… Kitap doksan altı sayfa ancak karıştırdıkça sizi üç kat çarpımıyla meşgul edecek…
Otuz beş civarında fotoğraf, bir mahkûmiyet kararı ve “Eyvanat Bahçesi” raporu yer almıştır. Sayısal olarak otuz iki adet de şiir yer almıştır. Kendini tanıdığı günden beri siyasetin içinde olması bazen şikâyetçi, bazen yapılan haksızlıklara nefretini dile getirir. Bazen bir annenin sesinde ağıt, bazın fotoğrafın karesinde gözyaşı dökendir.
Siyaset ve yaşananlar karşısında öykünme ve denemeleri, tarihi belgelerle bugünü bizimle paylaşırken geleceğe ışık tutmaktadır. Aynı zamanda okuyucunun zihinsel yaratıcılığını etkileme uğraşındadır. Yine çaba gösterdiği durumlardan birisi de siyasal ve dinsel eleştirilerden geri durmamasıdır.
Babaoğlu toplumsal yaşamı, siyasi literatüre öyle bir zerk etmiş ki şiirlerini günlük siyasi konuşmalardan ayırt edemezsiniz. Özgürlüğe susamış, insan haklarına hasret mısralarla sizleri uyarmaktadır. Kitaptaki fotoğrafları tek tek inceledim. Şiirlerini de rastgele açarak özümsemeye baktım. Gözlem, deneyim kapsamlı veriler, mistiği andıran gerçek söylemler, hepsi öz sorgulamadan geçirerek mısralara aktarmış.
Bu coğrafya da şiirlerimiz, türkülerimiz boğaz dolusu çığlıklarla kendini ifade eder. Kavgalar özgürlük, adalet ve insan haklarıdır. Açlık ve yoksulluk ondan sonra gelir. Dağları donatmak, çiçeklere renk vermek görevi şairlere düşer. Gökyüzünün aydınlığına uçurulan mavi güvercinler hep umut ışığımızdır. İşte onun için şairler vardır. Babaoğlu’nun bu meyanda sesi hayli yoğun ve doyurucudur.
Her insanın hayalleri vardır. Zaten “insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” sözü bizim ders almamıza yeter. Ancak Babaoğlu’nun da söylediği hayli dikkat çekici.”Hayalleri olmalı insanların/ Gelecek dönük umutları/ her daim canlı olmalı beklentileri/ hayat denilen kavgada/ şiir sürüp gidiyor. Okudukça; umudun, hasretin, yaşamın gerçeklerinin, mutluluğun sesini duyarsınız… Şiir kavgasız olmaz, anacak onun kavgası hep barışla taçlandırma çabasındadır.
Cemal Babaoğlu’nun girdiği çaba feryadını kitapla da olsa bir yerlere duyurma çabasıdır. İçinde yaşadığı toplumun gerçeklerini bir birey olarak sorumluluğunu anlayışını paylaşma çabasındadır. Daha ileri, aydın ve özgürlükleri nefesleyen bir topluma hizmet etme ve değiştirme gayreti ile mısraları ile seslenir. Sanatsal çalışmayla yazınsal hayatta mağdurların, mazlumların sesi olma gayreti onu üretkenliğe sevk etmektedir.
Savaşın insanlar üzerindeki acısını ayan beyan şiirleştirerek savaşa olan nefretini dile getirmesi şaire yakışan bir davranış olduğunu şu mısralarla ses veriyor. “Savaş, acı ve gözyaşı/ yetimler sakatlar/ bombalar geliyor, kar geleceğine/ anlamaya çalışıyor çocuklar/ dünyanın süper devleti/ yoksul insanlara saldırıyor” devam ediyor.
Şiirin beslendiği dillerin, renklerin, kültürlerin yoğunlaştığı Mezopotamya’yı kendine kader edinen, sevinçlerine, düşüncelerine gem vurulan, sevincin ne olduğunu bilmeyenlerin mücadelesine katkı sunduğu gibi onların mutluluğunu da paylaşmadan edemiyor şair…
Düşünceye karşı ihanetin, işbirlikçiliğin, kötülüğün kol gezdiği bir ortamda, adaletin tecellisi için uğraş vermek, kimilerinin gözleri senin üzerinde olsa da halkın sevgisini kazanmak başlı başına bir erdemdir. Elbette her sözün, her yazının bir bedeli vardır.
Babaoğlu o kadar da karamsar değil; gülen yüzünden gülücükler eksilmediği gibi şiirlerinden de aynı güleç yüzlüğünü paylaşıyor bizimle; “Gülebilmek, her şeye rağmen/bembeyaz bir çiçek gibi güzelleşebilmek/ bütün kirliliklere ve yaşayabilmek/ umut etmek mutlu olmak/ her şeye rağmen”