Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) in içerisinde yaşadığı Asr-ı Saadette, müslümanların bütün işlerinde ve davranışlarındaki tek ölçü, Kur’an-ı Kerim’in ölçüsü olmuş, Kur’an hükümlerinin pratik hayatta tatbik edilmesini ise Peygamberimizin sözleri ve yaşayış şekilleri belirlemiştir.
Nur suresi 32. ayette Allah (c.c); “İçinizden nikâhsız olanları (bekârları, dulları ve boşanmışları), köle ve cariyelerinizden ibadetli ve ahlaklı olanları evlendirin. Eğer onlar fakirlerse Allah onları lütfüyle zenginleştirir. Allah geniş lütuf sahibidir. Her şeyi çok iyi bilendir.” buyurmaktadır.
“Evlenin değil, evlendirin…” buyrulan ayette, acaba bu görev kimedir diye araştıran âlimlerimiz bunun; iman sahibi bütün müminler, toplumu idare eden idareciler (devlet – hükümet yetkilileri, belediye başkanları) ile emri altında cariye ve köle olanlar ( işçi ve hizmetçilerini sürekli çalıştıranlar) olduğunu ifade etmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ise bir hadis-i şeriflerinde; “ Nikâh, benim sünnetimdir (emridir, uygulamamdır). Sünnetimle amel etmeyen (uygun yaşamayan) benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.” buyurmuştur. (MK Ummal 6/341–İ.Mace 1846)
Bu konu ile ilgili iki hadis-i şerif daha kaydetmek gerekirse; “Kim evlenirse, dinin yarısını elde etmiş olur. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun.” “Evlinin iki rekât namazı, bekârın yetmiş rekât namazından efdâldir (kıymetlidir)” buyurmaktadır.
BEKÂRIN ŞER’LİLİĞİ
Bir başka Hadis-i Şeriflerinde Peygamberimiz, evlenmeyerek bekâr (boşanmış veya dul) yaşayanlara yaptığı ikazında; “Sizin (Ümmetimin) şer’lileriniz, bekârlarınızdır.” buyurarak, hangi şartlar içerisinde ve hangi yaşlarda olunursa olunsun bekâr hayat sürmeyi “şer’li insan (kötü insan)” olarak göstermiş ve nikâhlanarak evlenmeye teşvik etmiştir.
Bir din düşününüz ki, bekâr yaşamayı “Şer” olarak göstersin de o dinin sahipleri bekâr kalabilsin! Veya hâlâ bir takım bilgisiz insanların kullandıkları “Bekârlık, sultanlıktır” sözünün arkasına sığınarak bekâr hayatı (!) yaşamaya devam etsin.
Sait Nursi hazretlerinin hiç evlenmemiş olması konusunda bizzat kendisi; “Hayatım, hapishanelerde, sürgünlerde geçti. Bu çileli hayatıma bir başkasını ortak etmek istemedim.” demektedir. Bu sözün manası, yaşayışım düzgün bir seyir takip etseydi, ben de evlenirdim, demektir.
RIZKINI EVLEN DE ARA
Bazı gençler iş aradıklarını ve kendilerine yardımcı olmamı söylerler. Ben, durumlarını öğrenebilmek maksadıyla sorduğum sorular içerisinde, evli olup olmadıklarını sorduğumda genellikle; “ Nerde, hocam. İşimi bulayım, işimi yoluna koyayım. Ancak ondan sonra sıra evlenmeye gelsin” şeklinde cevaplar alırım.
O zaman kendilerine; İslam Devletinin ilk dört Halifesinden biri olan ve adaletiyle bütün çağlara örnek olan Hazreti Ömer’in; “Nikâhsız, rızk arayan kimseye şaşarım” diyerek, Nur suresinin; ‘Eğer evlenenler fakirlerse, Allah onları fazl-u keremiyle zengin kılar” ayetini okuduğunu anlatırım.
Zamanımızda evlenme konusundaki toplumumuzun büyük sıkıntılarından birisi de eşleri vefat eden yaşlı dul erkeklerin yeniden evlenememeleridir. Hayatlarının bütün safhasını ailesine, çocuklarına, milletine ve memleketine harcamış bu biçare insanlar, hanımları vefat eder etmez büyük bir yalnızlığın içerisine düşmektedirler. 3 – 5 yıl hatta 12 yıl yapayalnız yaşamaya mahkûm olmuş, büromuza gelerek ağlayan ve kendisini bu yalnızlıktan kurtarmamı isteyen yaşlı damat adaylarımız olmuştur.
Toplumumuzda, maalesef yaşlı dul hanımlar, nikâh’ın mana ve ehemmiyetini bilmediklerinden evlenmemekte, böylece de yaşlı dul erkekler açıkta kalmaktadırlar.
DİYANETE YAZI
Bu zorluğu yenebilmek için 1999, 2000 ve 2012 yıllarındaki Ramazan aylarına girmeden birkaç hafta önce Diyanet İşleri Başkanlığına iki yazı ve bir dosya ile müracaat ettim ve “ Ramazan ayında bir Cuma günü ülkemizin bütün camilerinin vaaz veya hutbelerinde Nikâh’ın mana ve ehemmiyeti ele alınarak işlenmeli ve bilhassa yaşlı dul hanımlar evlenmeye teşvik edilmelidir” dedim.
Eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez Hocamıza da bu konuda bir dosya takdim ettim. Kendisi benim böyle bir konuyla uğraştığımı da bilmektedir. Ancak bu konuyu toplumun gündemine getirmediler.
NİKÂHSIZ ÖLMEYİN
Asr-ı Saadette, Sahabe’den (Peygamberimizin sohbetinde bulunmuş kimse) yaşlanmış ve taun (veba) hastalığına yakalınmış bir insan olan Muaz bin Cebel (r.a) ın hanımlarının ikisinin de üst üste ölmesi üzerine evlatlarına; “ Beni nikâhlayın, beni nikâhlayın…” diye ısrarlı talepte bulunur.
Evlatları ise, “ Babacığım, bu yaştan ve halden sonra niçin nikâhlanmak istiyorsun?” diye sorarlar. O zat, bizlerinde kulağına küpe olacak şu sözü söylüyor.
“Evlatlarım, (öldükten sonra) Allah’ın huzuruna nikâhsız çıkmaya hayâ ediyorum” (İmam-ı Gazali İhyay-ı Ulumuddin c:2 shf 63)