1986 yılı… RP Refah Partisi Genel Merkezinde hummalı bir faaliyet sürüyor. Erbakan Hocamız 50 kişilik bir heyetle Umre’ye gidecek. Sağa sola telefonlar açılıyor, haberler gönderiliyor, bu heyetle umreye gidecekleri kesinleşenler listeye yazılıyor.

Ben o esnada 6 yıldır MGV Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanıyım. Zaman zaman bu faaliyeti görüyor ve benim de bu umreye gitme arzum artıyor. Tabii benim kendi imkânlarımla gitme durumum yok. O zaman iş kalıyor durumu Hocamıza bildirmek.

Ben Hocamızın odasına haber vererek (izin almadan) girme hakkına sahibim. Özel kaleme Hocamı ziyaret etmek isteğimi söyledim. Hocam müsait imiş, gelsin buyurmuş. Ben odasına girdiğimde o masasının başında çalışıyordu. Bana; “Buyur Nevzat” dedi. Ben de;
“Hocam görüyorum ki önümüzdeki günlerde umreye gideceksiniz. Hocam bu umreye beni de götürür müsünüz?” dedim. “Bir tezekkür edelim” dedi. Ben dışarı çıktım.

Bir taraftan Genel merkeze geldikçe da özel kalemin tuttuğu umreciler listesini takip ediyorum. Bakıyorum benim adım henüz yazılmamış.

Cuma namazlarında Hocam, Genel merkez önünde ki Hamidiye camisinde namazını kılar. Ben de Hamidiye Camisinde Cuma müezzinliği yaparım. Hocam namazını müezzinliğin yanında kılar. Başka bir ifadeye Cuma namazında ben Hocamla omuz omuza namaz kılarız. Tesbihattan sonra Hocama dönerim ve “Hocam. Beni de umreye götürecek misiniz?” diye sorarım. O duyuyor ama cevap vermiyor.

Yolda karşılaşırım, yine umre işini sorarım. Hocam anladı ki benden kurtuluş yok. İşimi iyi takip ediyorum. Özel kaleme emir vermiş beni listeye aldırmış. İçimden bir “Çok şükür, Ya Rabbi” dedim.

HAVLUCU AHMET EFENDİ
Bu 50 kişilik gurup ile hava meydanında yan yana geldik. Recai Kutan, Temel Karamollaoğlu, değişik illerden umreye katılmak isteyenler birlikteyiz. Hava meydanında ihramlarımızı giydik, telbiyelerimizi getirdik ve dualar ettik.

Erbakan Hocam hava meydanında beni yaşlı bir şahısla tanıştırdı ve bana; “Nevzat, umre boyunca sen bu zata yardımcı olacaksın” dedi. Bu zat Edirne’den katılmış, Oğuzhan Asiltürk Beyin Hocası “Havlucu Ahmet efendi” imiş. Oğuzhan Bey başta olmak üzere birçok kişi bu zata yardımcı olmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bana pek iş düşmemişti.

Umre için ziyaret tavafımızı yaptık. Safa ve Merve arası gidiş ve gelişlerimizi tamamladık. İhramdan çıktık. Sonra otellerde ki istirahatımıza çekildik.

15 günlük bir süre umre ziyaretlerimizi yapacağız. Ancak haftanın ve günün her saatinde Mekke’de bulunan Kral ailesinden uygun olanlarını, İslami ilim sahiplerini, Şeyh denilen insanları, o esnada umrede buluna diğer ülkelerin yetkili insanlarının ziyaretlerini yapıyoruz. Bundan dolayı da Kâbe’nin karşısında doya doya oturamadık ve tavaflarımızı yapamadık.

CİHAD BÜTÜN İBADETLERDEN ÜSTÜNDÜR
Mekke’de bir gece vakti bir Şeyhin evinde misafiriz. Umrenin bir 10 gün daha uzatılması imkânı doğmuş. Hocam bunu hepimize bildirdi. Recai Bey; “Hocam, buraya geldik geleli vakitlerimiz hep ziyaretlerle geçiyor. Bu son gün bize izin verseniz de Kâbe’yi doya doya seyretsek” dedi. Bu talep Arapça tercüme edildi. O evde bulunanlardan bir âlim, bize; “Yanlış düşünüyorsunuz” diyerek bize bir Hadis-i Şerifi bildirdi.

Ebu Bekir Efendimizin Halifeliği zamanında Yemen’de yapılacak acil bir iş için bir kişi seçiliyor ve Hilafet makamına çağrılıyor. Kendisine; “Yemene gidilecek, şöyle bir iş yapılacak ve geri gelinerek bize haber verilecek. Günler sıcak ve sen çölde gideceksin. Gündüz yol alınmaz. Gece gideceksin Onun için de sana bu iş için şu kadar zaman veriyoruz” deniliyor.

Görevi alan şahıs kendi kendine; “Ben yol yürümeye dayanıklı bir kişiyim. Gündüz ve gece yol alabilirim. Hac farizası için 2 gün var. Haccımı da eda edeyim. Sonra aynı süre içinde görevimi yaparım ve dönerim, diyor ve tavaf yapmaya başlıyor.
Sahabeler bu şahsı tavaf eder görünce ona; “Sen görevine gitmedin mi? Vallahi durumu Halifeye bildireceğiz” diyorlar. Halife hemen bu adamı çağırtıyor ve ona görevine niçin gitmediğini soruyor. O da yukarıda ki gerekçeyi anlatarak, “Sizin emrettiğiniz zaman içinde görevimi tamamlayacağım” diyor. O zaman Hz. Ebu Bekir;

“Vallahi sen Peygamberimizin Ashabı olmasaydın sana öyle bir ceza verirdim ki…” diyor. “Sen, bilmiyor musun ki sana verdiğimiz bu cihad görevi, kaç hac yapmaktan üstündür.”

“Onun için sizin burada çeşitli ziyaretler yapmanız, Kâbe’yi tavaf etmenizden üstündür” diyerek bize ışık tutuyordu.