İnsan, eksiklik, hata ve kusurlarla doludur ve bu yaratılışımızdan kaynaklanmaktadır. Nitekim bir Hadis-i Kutsi de, Cenabı Hak; “Siz, hatasız kullar olsaydınız, sizi helak eder, yerinize hata eden ama af dileyen kullar yaratırdım” buyurmaktadır.

            Bazen biz emredilen ibadetleri yapmayız, bazen eksik yaparız, bazen içine riya karıştırırız. Kendi nefsimize veya çevremizde ki insanlara kötülük yaparız. Bu örnekleri hayatın her safhasına çoğaltabilirsiniz. Ama bütün bu hatalara rağmen “sırat-ı müsteğiymi – doğru yolu” muhafaza etmekteyseniz, Allah’ın sizi affedeceğinizi umarsınız.

            Bir de bu konun bir başka şıkkı vardır. İbadetlerinizi hiç aksatmazsınız. İlimle hem hal olursunuz. Başınızda sarık, sırtınızda cübbe, bacağınızda şalvarla gezersiniz. İçinizden bir duygu “Allahın en sevgili kulu olduğunuzu…” size fısıldar durur. Ama istikametinizi bozmuşsanız, yolunuz Allah’ın istediği yola değil de başınızdakilerin sizi götürdüğü yanlış yollardan birine girmişseniz, bu halinizle Allah korusun, kendinizi Allah’ın azabından kurtaramazsınız. Bu azap sizi hem dünyada ve hem de ahrette bulacaktır. Nitekim bazı ayetlerde, “nar (ateş) veya cehennem denmeyip, elim azap…” denmesi, Allah’ın azabının dünya ve ahrette bize ulaşacağının bir ifadesidir.

            Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde; “Sizin dininiz, emirinizin (başınızda size hükmeden kimsenin) dini gibidir” buyurmaktadır.

            İstikamette olup olmadığımızı zaman zaman ölçmeli, durumumuzu kendi vicdanımızda devamlı olarak muhasebe etmeliyiz.“Acaba benim yolu doğru mu? Ya yanlış yoldaysam…” diyebilmeliyiz.

            Bir insan iki hal (durum) üzerinedir. Ya bir toplumun başıdır ve arkasında kendini takip edenler vardır. Veya kendisi bir başın (reisin) arkasından gitmekte ve onun aldığı kararlara uymakta, onun gittiği yoldan gitmektedir.

            Eğer toplum içinde bir fert iseniz ve başındakilerin yanlış yolda gitmekte olduğunu (en azından) hissediyor ama aidiyet duygusuyla siz de o yanlış yolda gidiyorsanız, haliniz perişandır. Kur’an-ı Kerim de, bu gibi insanlar yanlış yolda olmalarından dolayı Allah’ın azabına uğrayınca şöyle dua edecekleri bildirilmektedir.

            “Ya Rabbi… Başımızdakilere iki katlı azap ver. Çünkü bunlar, dâl ve mudil olduklarından – hem kendileri yanlış yolda olduklarından ve hem de bizi yanlış yola sürüklediklerinden dolayı” diye dua edeceklerdir.

            

            DÜNYA ÖLÇEĞİ İLE ÖLÇMEK

            Bir insan, kendinin sırat-ı müsteğiym – doğru yolda olup olmadığının kontrolünü yapabileceği bir örneği birlikte inceleyelim.

            Şu dünya da hepimiz birer yolcuyuz. Ezelden gelip (galu bela) ebede (öteki dünya) gitmekteyiz. İstiyoruz ki dünyada da mutlu olalım, ahirette de... Bunun için tek yol Allah’ı tanımak, onun emirlerini tutmak, nehiylerinden (yasaklarından) kaçmaktır. Bir de istikametimize dikkat etmektir.

            Yolculuğumuza denizden devam edeceğimizi kabul edelim. Rıhtıma geldik. Orada (genellikle) üç gemi beklemekte, bu gemiler bizi gideceğimiz yere götüreceklerini söylemektedirler.

            Diyelim ki biz Medine’ye gitmek (İslam tam ve kâmil manada Medine’de uygulandı) istiyoruz. Önce Cidde limanına gideceğiz. Oradan aktarma yaparak Medine’ye ulaşacağız.

            Bu üç gemiden birisi diyor ki, “Arkadaş benim rotam Moskova’dır. Moskova’ya gitmek istiyorsan gel benim gemime bin. Bu yol seni mutluluğa götürecektir” İkinci gemi ise benim rotam, Cidde’dir. Mutluluk ancak bendedir, benimle seyahat etmen şarttır, demektedir.

            Bir üçüncü gemi daha vardır ki bu gemi ikinci gemiden, genellikle daha büyük, daha şık ve daha çekicidir. Müşterilerini celp etmek için bütün güverte ışıklarını yakmış, kuvvetli ses cihazlarıyla (medya ile) müşterilerini davet etmektedir.

            Bu gemi kendi rotasını söyleyeceği yerde, “bakın biz de sizin gibi giyiniyoruz, sizin dilinizi konuşuyoruz, sizin gibi ibadetlerimizi yapıyoruz. Bize gelin, sizi mutluluğa biz ulaştırırız” demektedir.

            Cidde limanına gidecek insan, bu geminin rotasını bilmeden bu gemiye biner mi? Ebediyet ve mutluluğa talip bir yolcu, üçüncü geminin bu tarz davetlerine aldanır mı? En azından bu geminin daha önceki seyahatlerinde hangi rotayı takip ettiğini ve nereye gidip geldiğini araştırmaz mı?

            Birinci gemi, diğer gemilerle birlikte rıhtımdan açıldıklarında, rotasını Moskova’ya çeviriyor ve diğer gemilerden ayrılıyor.

            İkinci ve üçüncü gemiler bir müddet aynı rotayı kullandıkları halde ikinci gemi rotasını Cidde limanına çevirirken, üçüncü gemi rotasını Wasightona çeviriyor ve o limana doğru yol almaya başlıyor.

            Şimdi sen ey Medine yolcusu… Birinci gemi açıkça rotasını söylediği için ona binmedin. Ama bir takım dünyalık menfaatler, makam, şöhret ve görüntüler için üçüncü gemiye binmişsen, günde beş vakit değil on vakit namaz kılsan, her gününü oruçla geçirsen, gece teheccüt namazları kılsan, devamlı zikir üzere olsan, belki sadece ibadet borcunu ödersin. Ama bindiğin gemi seni Washingtona götürüyorsa, sen istikametini değiştirmişsin demektir. Bu sebeple yaptığın bu ibadetler seni kurtarmayacaktır.

            İstikamet üzere olmak, rotası Cidde olan gemiye binmekle olur. İsterse bu gemideki yolcuların sayısı, diğer gemilerin yolcularına nispetle az olsun.

            Bu gemilere nasıl biniliyor diyecek olursan… Onlara üye olmakla, oy vermekle, maddi ve manevi desteklemekle ve onlara kalben muhabbet etmekle binilmiş olunur.