Her şey aklıma gelirdi de bir gün hapishane ağası olacağım hiç aklıma gelmezdi.

Lise döneminde okullar arası tiyatro çalışmalarında başrollerde oynadım. Orhan Asena’nın Tohum ve toprak isimli tiyatro oyununda Alemdar Paşa olarak çıktım veli ve öğrencilerin karşısına… Sesimin uygun olması sebebiyle öğrenciler arasında ve mezuniyet günlerinde solo ve koro şarkı söyleyenler arasında idim. Okul bünyesinde açılan kantin işletmeciliğinde kantin yöneticisi oldum.

1969 MNP Milli Nizam Partisi Gençlik kolları Genel Başkanlığı yaptım.

Üniversite öğrenim yıllarında arkadaşlarım bana “baba” diye hitap ederler, beni bu sıfatla anarlardı.

1973 seçimlerinde MSP Ankara milletvekili adaylığı yaptım.

1974 yılında MSP Milli Selamet Partisi Gençlik kolları Genel Başkanlığına getirildim.

1975 yılında CHP – MSP koalisyon hükümetinde Makine Mühendisi olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında Bakan danışmanı ve “Ağır Sanayi Yüksek ihtisas okulu” yönetim kurulu başkanlığı yaptım. Kuruluşları hızla devam eden Ağır sanayi kuruluşlarına eleman yetiştirmeye çalışmaktaydım.

1977 yılında yapılan erken seçimlerde, MSP’nin Ankara Milletvekili adayıydım.

MSP’li hükümet ayak oyunlarıyla düşürülünce bu sefer de Kur’an Kursları Federasyonunu kurarak, federasyonun Genel Başkanlığını yürütmeye başladım.

Bu arada MSP’nin Denizli, Afyon, Uşak illeri bölge müfettişliği görevini yürüttüm. Her ay muntazaman gittiğim bölgemde çalışmalar yaptım.

1980 ihtilalinde bir fitnecinin ihbarı ile bir gece vakti Ankara’daki evimden alınarak Konya’da askeri bir koğuşta 40 günlük gözetim altında tutulmaya başladım.

1980 den sonra MGV Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığına getirildim. Bu görevi 17 yıl yürüttüm. Gelmiş geçmiş başkanlar arasında gençlerle birlikte ve özellikle “Hak yol İslam yazacağız” marşını söyleyen yegâne Genel başkandım. Bizim bir sloganımız; “Tuğlaları birbirine bağlayan harç/Gençleri birbirine bağlayan marştır” idi.

1985 seçimlerinde RP Refah Partisi Denizli milletvekili adayı olarak de çalıştım.

Ben MGV’den ayrıldığımda Türkiye de 1878 şubemiz, 150 erkek ve kız yurdumuz, binlerce öğrenci evimiz, 150 bin yükseköğrenim yapan üye gencimiz bulunuyordu.

Prof. Dr. Esat Coşan, öğrencilik yıllarımda “Hümaniter bilgileri – Edebiyat” derslerimize giren bir Hocamızdı. Bir gün kendisine yukarıda belirttiğim çalışmalarımı anlatınca bana; “Senin hayatın ne kadar da renkli geçmiş böyle…” diye hayretini bildirmişti.

Bütün bu çalışmaları yaparken bir gün de hapishane ağası olabileceğim hiç akıl ve hayalimden geçmemişti.

KOĞUŞ AĞASI SEÇİLİYORUM

12.Eylül.1980 darbesinden sonra toplum içinde faal guruplardan birçok insanı toplanıp değişik yerlerde ki koğuşlara doldurdular. Bizim kaldığımız koğuş Konya’da Eski Meram yolu üzerinde Bando taburu olarak bilinen yerdeki 50 kişilik bir koğuştu.

Koğuşumuzda 20 kişi kadar solcu dediğimiz insan var. 20 kişi kadar Ülkücü genç var ve 12 kişi kadar da davası İslam olan bizler varız.

Dikkat ediyorsanız kendimizi tanıtırken “Müslüman” olarak tanıtmadım. Çünkü ister ülkücü olsun ister solcu olsun, sıkışık bir anda hepsi kelime-i Şehadet getirerek kendilerinin de Müslüman olduğunu söylediklerine her zaman şahit olmuşuzdur.

Hapishane idaresi bir gün “İçinizden bir başkan seçin, bu hem sizin temsilciniz olsun ve hem de idaremize karşı muhatap olsun diye” haber gönderdi. 50 kişi içinden bir başkan seçilecek ama bu başkan kim olacaktı?

Ülkücüler solculara güvenmiyor, Solcular ülkücülere… Bir başkanın da seçilmesi lazım. Sonuçta her iki gurup da güvenecekleri ve sözünü dinleyecekleri bir başkanın bizim içimizde olmasına karar verdiler ve beni kendilerini “Koğuş ağası” olarak seçtiler.

Ben düşünmeye başladım Bu hapishane içindeki sosyal yapı aynen ülkemiz içinde de var. Toplumumuzda Solcular var, Liberal Ülkücüler var ve davası İslam olan insanlar olarak bizler de varız. Büyük bir kesim (takriben % 70) de gününü gün etmenin derdinde tarafsızdırlar. Bunlar rüzgâr ne taraftan eserse o tarafa doğru meylederler.

Bu toplum yapısı ile insanlar niçin hapishanede bizleri kendilerine başkan olarak seçiyorlar da toplumumuzda beş senede bir yapılan seçimlerde (1995 seçimlerinde % 22) rey veriyor? Bu soruya cevap bulmamız ve bizim, topluma yanlış tanıtılmamızı sağlayan vasıtaları iyi bilmemiz gerekiyor.

Ben iddia ediyorum ki bu toplumu yoğuran, davası İslam olan insanları yanlış tanıtan bu vasıtalar olmazsaydı, toplumumuzun kahir ekseriyeti yine bizim arkamızda toplanır ve ülke idaresine bizleri başlarına seçerlerdi.

Toplumdaki insanların kafasını ütüleyen, onların beyinlerini yıkayan vasıtanın, MEDYA (Televizyonlar, Gazeteler, Radyolar, dergiler) olduğunu iyi bilmemiz gerekir. Bunlar yaptıkları yayınlarla kendi istedikleri insanların başa gelmesini sağlayarak o ülkede istediklerini yaptırıyor. Böylece kendi çıkarları uğruna halkın ezilmesine, soyulmasına ve haklarının yenmesine sebep oluyorlar. (Benim “En güçlü silah MEDYA” kitabımı okunuz)

Nevzat Laleli

Milli Gençliğin Şeref Başkanı