Her inancın ve fikrin düşünceden, yaşanır hale gelmesi için o fikre inananların hem büyük bir fedakârlık yapması ve hem de karşılaştıkları zorluklara karşı sabretmesi gerekir. Bu öz veriyi en çok yapanlar hiç şüphesiz o fikrin ilk inananlarıdır. Zamanla topluma mal olan bu fikir kendisine birçok taraftar bulur ama artık eski fedakârlığın ve sabrın dozajı azalır.

            Bu inanç ve fikrin bir de hak dava olduğunu düşünün. Adamlar, yıllarca insanları sömürecek, onların haklarını ellerine geçirecek kendi sistemlerini kurmuşlardır. Siz sonradan gelerek bu haksız sistemi ortadan kaldırarak, her kesin kendi hakkını alacağı Adil düzeni kuracaksınız. Bu haklı talebinize sistemin bu güçlü ve mütekebbir insanları elbette sessiz kalmayacak ve size olmadık eziyetler yapacak, sizinle hayat memat mücadelesine gireceklerdir.

            Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (s a v) ve ashabının karşılaştıkları da işte aynen buydu. İş sadece bir inanç meselesi değil adamların sistemini değiştirme meseleydi. Nitekim “La ilahe illallah…” sözünün içinde geçen “ilah” kelimesinin Arap dilinde dört ayrı anlamı bulunmaktaydı. Bunlar;

            İlah, kendisine tapılacak tek varlığın Allah olması (İyyakenağbüdü)

            İlah, kendisinden yardım istenecek tek varlığın Allah olması (İyyakenesteiyn)

            İlah, rızası aranacak tek varlığın Allah olduğu (Entemaksudi ve rızakematlubi)

            İlah, toplumun dünya ve ahiret saadetini için kanunların Allah tarafından konmasıdır.

            Mekkeli müşrikler ilah kelimesinin ilk üç manasını kabul ediyorlardı. Onların bütün itirazları ilah kelimesinin dördüncü manasıydı. Nasıl olurda kurdukları bu yağlı – ballı düzenleri değiştirilir, üst düzey insanlar sıradan insanlarla bir tutulurlardı. Onun için de kendilerine “münkir – inkar eden” denmiyor, “müşrik – Allah’ın yetkilerine sınır koyan veya şirk koşan” deniliyordu.

            ASRISAADETİN İLKLERİ

            İslam’ın ilkleri kıyamete kadar hayırla anılacak ve kendilerine hayır duaları yapılacak insanlardır.Mesela bunlardan Peygamberimizin hanımı Hazret-i Hatice (r a) validemiz. “Ben Hazret-i Hatice den daha hayırlı bir hanım görmedim. Herkes beni tekzip ederken (yalanlarken) o beni teyit ediyordu (tasdik ediyordu)” buyuran Peygamberimiz, hanımına yüksek bir rütbe veriyordu.

            Hazret-i Ebu Bekir, “Sıddık” unvanına kavuşmuştu ve kıyamete kadar gelecek bütün sadıkların da başında geliyordu.

            Adalet-i ile bütün cihana ün salan, “El adl’üesasül mülk – Adalet mülkün temelidir” buyuran Hazret-i Ömerler vardı bu ilkler içinde.

            Hazret-i Osman, İslam için varını yoğunu harcamış, her türlü eziyete katlanmış, sabır ve metanet yüklü bir müstesna insanlar vardı.

            Hazret-i Ali, Allah’ın Arslan’ı unvanına kavuşmuştu ama o İslam’a çocuk yaşında girmiş ve Allah’a ve Resulüne iman etmişti.

            “Aşere-i Mübeşşere” hayattayken cennetle müjdelenmiş 10 kişi. Bu kadar büyük rütbe hiç şüphesiz onların İslam’ın ilklerinden olma özelliğinden geliyordu.

            “Bedir ehli” İslam’ın Müşriklerle yaptığı ilk savaşa katılanlar. Bu savaşta şehit ve gazi olanlardı. Ama bu insanlar, kıyamete kadar bütün Müslümanlarca hayırla ve dua ile yad edilecekler ve her kes onlara gıpta ile bakacaklardı.

            Hazret-i Hamza’lar, Abdurrahman Bin Avf’lar, Usame Bin Zed’ler,  EbaEyyup Ensariler daha birçokları. Allah hepsinden razı olsun.

            MİLLİ GENÇLİĞİN İLKLERİ

            Milli gençlik, bir merkeze bağlı, ümmet olma şuurunda, milli ve manevi değerlerimizi ihya etmek için çalışan bir gençliktir.

            Cemaat olmak, bir âlimin veya bir Şeyhin etrafında ona intisap edip, ilim öğrenmeye ve nefis terbiyesi yapmaya çalışmaktır. Elbette bu hususiyetler milli gençlikte bulunması gereken önemli özelliklerdendir. Bir gence Milli gençlik denebilmesi için bir sosyal yapıya dâhil olması, ümmet şuuruna ile bir emire biat ederek ümmet yapısına girmesi gerekir. Ülkemizde bu yapı 1969 tarihinden itibaren kurulmuş ve Milli gençlik de bu tarihten sonra ortaya çıkmaya başlamıştır.

            Yurt içinde ve yurt dışında milli gençlik şuurunda milyonlarca genç varsa da ben Genel merkezde bulunduğum ve çalıştığım için buradaki ilkleri yazmaya çalışacağım.

            Milli Gençliğin gün yüzüne çıkması 1969 Bağımsız Milletvekili seçimleri ile başlamıştır. Bu seçimlerde 20 ilden 20 bağımsız milletvekili adayı aday olmuş ancak Prof. Dr. Necmettin Erbakan Konya dan 3 milletvekili oyu ile meclise girmişti.

            MGV Milli Gençlik Vakfı milli gençliğin ilkleri ile kurulmuş ve 1975 den bu yana (2002 yılında başlatılan kısa bir frenleme hariç) 46 senedir çalışmalarını sürdürmektedir.

            MGV’nin kurucularının hemen hepsi yüksek tahsilli ve özellikle de mühendis olmalarıdır.  Reşat Aksoy Makine Yüksek Mühendisi, Nevzat Laleli Makine Mühendisi, Ertan Yülek Makine Yüksek Mühendisi, Sümerbank eski Genel müdür yardımcısı ve Adana eski milletvekili, Nazım Karaman İnşaat Mühendisi, Mustafa Aksoy Mimar Mühendis, Ali Tandoğan Tüccar, Yahya Zararsız İnşaat Mühendisi Tüccar,  Fikret Erçoban İktisatçı, Adil Gündüz Tüccar, Cengiz Acar İdareci, Yılmaz Bölükbaşı Avukat, Muzaffer Baydar İdareci, Mükremin Karakoç İktisatcı.

            Nevzat Laleli

            Milli Gençliğin Şeref Başkanı