Ülkemizde 70 kadar siyasi parti vardır. Bunlar mevcut yasalara göre kurulmuş ve çalışmalarını o yasalar çerçevesinde devam ettiren kuruluşlardır. Bunların için yalnız birisi Saadet Partisi, “Ben Milli Görüşçüyüm” demekte ve aynı yasalar altında çalışmalarını sürdürürken, milli görüşün prensiplerine de dikkat etmektedir.

Saadet Partisi bir müddet önce bir il kongresi yapmış ve kongrede iki liste çıkmıştı. Ben bunun milli görüş esaslarına uymadığını belirtmiş, aşağıdaki yazıyı yazmıştım. Bu yazımda; Erbakan diyor ki...

“Kongre yapmak mevcut sistemin şartlarındandır. Var olabilmek için kongre yapacağız ama kongreye tek liste gireceğiz.

Bu görüntü bizim birlik ve beraberliğimizin önemli bir işareti olacaktır.

Eğer kongre de iki liste varsa orada birlik ve beraberlik yani ittifak yok, ihtilaf var demektir.

Bu ihtilaf, taraflardan birinin nefis yapması veya nefsine esir olduğunun işaretidir.

Dinimiz, "vela teferragu - tefrika çıkarmayın" emriyle ihtilafı yasaklamıştır.

Hakkı hâkim kılmak hakkın ölçülerine uymakla mümkündür.

İhtilaflar içerisinde birbiriyle boğuşan bir topluluğa Allah yardım etmez” demiştim.

Bu yazıma, müspet ve menfi birçok yorum geldi. Anlaşıldı ki bizim insanımız, kendini milli görüşçü olarak kabul etse bile henüz milli görüşün prensiplerini yeteri kadar bilmiyordu.

Başlıkta yazdığım “Görev istenmez, verilir” ifadesi, milli görüşün temel prensiplerinden birisidir.

Nefsine uyarak, etrafına bazı insanları toplayan ve ikinci bir liste çıkaran insan, bu davranışıyla, “Ben, görevin bana verilmesini beklemem. Kalabalıkları kullanır, görevi kendim alırım” demektedir. Bu insan, “başa itaat etmeyi terk etmiş, başa rağmen kendini ortaya sürerek kendi başkanına isyan etmiş olmaktadır.

            Enes (r. a), Hz. Peygamber (s. a. v) Efendimizden rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte; “Başı kuru üzüm gibi (kıvırcık saçlı), Habeşî bir köle, üzerinize amir tayin edilse (sözünü) dinleyiniz ve ona itaat ediniz.” (Buhari, c. 8)

Zamanımızda disiplin ve itaatte en üst noktada bulunan ordumuza bir göz atarsak, hiçbir asker kendi komutanının emrine karşı durmadığını görürüz. Başına bir komutan atanmışsa, ona da itaati esas kabul eder. Ben bu atanan komutanı beğenmedim, ben ondan daha kabiliyetliyim, komutan ben olacağım, diyemez.

            ÇOĞUNLUK MU İTAAT Mİ?

            Yüz senedir üzerimizde denenen bir uygulama vardır. Emperyalist dış ve iç güçler, Müslüman ülkeleri sömürmek ve tahrip etmek istediklerinden, ülkede sevilen insanları çeşitli vaatlerle kandırarak ve ayartarak onların ülke idaresine gelmesini sağlarlar. Biz bunları işbirlikçiler olarak adlandırıyoruz.

Birlikte çalımak istedikleri bu insanlar için medyada yayınlar yaparlar, paralar harcarlar, kulisler yaparlar. Biz ise bu insanların arkalarında kimler vardır tanıyamayız. Arkalarına düşeriz ve o insanın istediği makamı ele geçirmelerine yardımcı oluruz.

Görevi isteyenin niyetini ve arkasında döndürülen Bizans entrikalarını bilmediğimizden (makam hırsı, alkış, otorite sahibi olmak, makamın gelirlerinden yararlanmak, yakınlarına menfaat temin etmek gibi) “Görev istenmez verilir” prensibimize bağlı kalmakla, görevi isteyene değil ehil olana verme sansı çok yüksek olur.

             Bir başka yönden ise gelmek istenen görevin hususiyetleri bir üst makam tarafından daha iyi bilinmekte ve görev için ehil bir kimse aranmaktadır. Biz bu önemli prensibi çiğneyerek bizim için uygun gibi görünen bu insanı bu göreve getirmeye çalışmakla daha baştan bir yanlışlığın içine düşmüş oluruz.

            Bizler Nisa suresi 59. Ayette bildirilen; “…Sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” buyuran Rab’ımızın bu emrine de uymuş oluruz.

        BİZ DE KULİS YAPMAK YOKTUR

            Kendi inisiyatifi ile ikinci bir liste çıkaran kişi, kongrede çok oy alması ve kazanabilmesi için etrafına adam toplaması lazımdır. Bunun için kulis yapmak zorundadır.

Bu arzusunun olabilmesi için her zaman doğru koşuşması yetmeyebilir ve ister istemez yalan söylemeye de mecbur kalabilir.

Bazı insanları yanına çekebilmek için onlara bir takım vaatler de bulunması gerekecektir. Böylece rüşvet devreye girecektir.

Bütün bu çalışmalara rağmen bazı insanlar bu adamın yanında yer almazlar. O zaman da bu insanların karşıdaki insanların yer almasını engellemek ve rakibin gücünü kırmak gerekebilir. Bu sırada gündeme tehdit ve şantajlar gelecektir.

Yukarı saydığım bütün uygulamalar, inançlarımıza göre yanlıştır ve sonuçta aynı teşkilat mensuplarının birbirlerine düşmeleri ve parçalanmaları sonucunu getirir.

            İSTİŞARE ESASTIR

            Her işte istişare etmek esastır. Ancak bu istişare, emir makamında bulunanların (Başkan ve yönetim kurulu üyeleri) yapması gereken bir emirdir. Teşkilatın her hangi bir noktasında ki bir insan; “Bize gelen bu görev, yukarıdakiler tarafından istişare edilmiş midir?” diyerek, başını makamını sorgulamaya yetkisi yoktur.

            Eğer biz, kuvvetli bir teşkilat olacak ve milli görüşü topluma hâkim kılacaksak bize verilen görevleri hatasız ve en mükemmel bir şekilde yapmaya çalışmalıyız.

Ama ben daha kabiliyetliyim, on parmağımda on hüner var. Ben başkan olursam teşkilatımız çok başarılı olur, diyenlere; ”kardeşim bu kabiliyet ve yeteneklerini başındaki başkanın emrinde kullanarak teşkilatın başarısını yükseltebilirsin”  demeliyiz. Yoksa birer “şaşkın asker veya bozgun asker” durumuna düşeriz.

 

  Nevzat Laleli