Nevzat Laleli

Milli Gençliğin bir başka önemli özelliği “Hakkı üstün tutmak”tır.

Dünya kuruldu kurulalı iki güç birbiri ile çatışmaktadır. Bu çatışma kıyamete kadar da devam edecektir. Bunlardan biri hak, diğeri ise batıl görüştür. Buna inanış da diyebiliriz.

Hak, Peygamberlerin Allah katından aldıkları mutlak doğrulardır.

Peygamberler bu doğruları diğer insanlara ulaştırılmasında ve uygulanmasında büyük gayret göstermişlerdir.

Batıl da bunun karşıtıdır. Şeytan merkezlidir. Batıl dağınık değildir ve bütün insanları kendine köle yapmak ve onların sırtından sefa sürmek istemektir.

Batıl isteklerini sistemleştirmiş, bir insana ve ülkeye girerken kendini “insanların huzur ve mutluluğu için çalışmakta olduğunu söylemekte, bazı yandaşlarına ve işbirlikçilerine imkânlar vererek bir kere de imkanları eline geçirdi mi artık elinden kimse kurtulamamaktadır.

Milli gençlik, inancından aldığı ilhamla önüne serilen bütün imkânları, eğer için içinde Allah’ın rızası yoksa elinin tersiyle itmesini bilen gençliktir.

Maddeci ve materyalistler, gencimizin bu davranışını algılamakta güçlük çekecekler ve ona; “Ne akılsız adammışsın (!) Elindeki imkânları ittin (!)” diyeceklerdir.

 

 

PEYGAMBERİMİZE YAPILAN TEKLİF

Peygamberimiz, Hazreti Muhammed (s.a.v) efendimize Peygamberlik görevi verilince önce yakınlarından başlamak üzere İslam’ı tebliğ etmeye (duyurmaya) başladı.

Bu çalışmasını da önce en yakınları, daha sonra halka halka genişleterek diğer insanlara duyuruyordu.

Söylediği sözler; “Geliniz. Tek Allah’a kul olunuz. Putlara tapmaktan, putların (putlar adına birilerinin) koyduğu kurallara uymayınız. Bu kurallar size ancak kölelik getirir. Hâlbuki Allah size hür ve bağımsız olmayı getirmektedir” şeklinde tebligatını yapmaktaydı.

Yukarıda ki cümlelerin özeti; “La ilahe ilallah, Muhammeder rasülullah (Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir)” dir.

Mekke müşrikleri Hz. Muhammedin bu söylemlerini beğenmiyorlar, kendi kendilerine; “Muhammed, çocuklarımızı kendine çekerek bizim sistemimizi yıkmaya çalışıyor” diye itiraf ediyorlardı.

Önce İslam’ı hiç ağızlarına almadılar. Böylece onu tersinden yaymak durumuna düşmemiş olacaklardı.

Sonra Peygamberimizi kötülemeye başladılar. Ona şair dediler, sihirbaz dediler ve hatta deli dediler. Onun söylediklerine inanmayın diye tembih ettiler.

Hakkın güneşi karşısında bu tedbirler (önlemler) fayda vermeyince bu sefer bir teklif geliştirdiler ve amcası Ebu Talip’le teklifi ona ulaştırdılar. Dediler ki;

“Ya Muhammed… Bizden ne istiyorsun? Eğer başımıza kral olmak istiyorsan seni başımıza geçirelim. Yok, eğer zengin olmak istiyorsan sana Mekke’nin hazinelerini verelim Yok eğer bir kızla evlenmek istiyorsan, seni beğendiğin en güzel kızımızla evlendirelim. Ama şu bizim putlarımıza kötü söylemekten vazgeç.” dediler.

Peygamberimiz bu teklifi dinledi ve Amcasına dönerek;

“Vallahi Amca…” dedi.

“Bunlar sağ elime güneşi, sol elime de ayı verseler, ben bu davadan vazgeçmem.”

HAK VE BATILIN FARKLARI

Hak tektir. Batılın (yanlışlar) ise sonsuz çeşidi vardır.

İki kere iki, ancak bir sefer dört eder. Hâlbuki üç de, beş de, bin de batıl yani yanlış çözümlerdir.

Siyasette yaşanan yanlışlar, ahlakın yok olması, eğitim ve öğretim de kaliteli insan yetişmemesi, ekonomide ki soygun, ilimde ki yozlaşma, hukukta ki haksızlıklar… Bütün huzur ve saadetimizi bozan olaylar, yanlış düşüncenin ve buna dayalı yanlış uygulamaların tabii (olağan) bir neticesidir.

Hak mutluluk getirir, batıllar ise felaket…

Tarihimiz bu ifademin açık delilleriyle doludur. Bütün dünyanın en saygın ülkesi, insanlarımız en mutlu insanlar iken hakkı terk ettik, batıllara benzemeye çalıştık. Şimdi hiçbir yerde itibarımız kalmamıştır. Milletvekillerimiz bile üstleri, çantaları aranmadan ABD’ye giremiyorlar.

O halde değerli genç kardeşlerim,

Geliniz yanlışlarla uğraşıp, boşuna zamanımızı harcamayalım.

Hakkı (mutlak doğruyu) öğrenelim, onu destekleyelim, onu söyleyelim ve onu yaşayalım. Bu hem kolay, hem de dünya ve ahiret saadetinin tek yoludur.