Nevzat Laleli

Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın beğendiğim sözlerinden birisi de; “Görevimiz, iyiliklere motor, kötülüklere firen olmaktır” şeklinde olanıdır. İyilikler tarafında olup da onlara motor olanların bulunduğu bu dünya da, kötülükler tarafında bulunup da kötülüklere motor, iyiliklere firen olanların da bulunduğu bir gerçektir.

Asr-ı Saadeti, iyiliklerin, doğruların, güzelliklerin, hak’ın ve adaletin yaşandığı örnek bir tarih dilimi olarak kıyamete kadar anılacaktır. Ancak bunun yanı sıra kötülüklerin, yanlışlıkların, çirkinliklerin ve zulmün yaşaması ve devam etmesi için çalışan Ebu Cehil, Ebu Lehep, Ebu Süfyan gibi şahıslar, Kureyş gibi Arap ve Benu Kurayza, Benu Kaynuka Yahudi kabileler ve toplulukların bulunduğu tarihi hakikattir.

Gündüz var ama gece de var. Bir tarafta; “İnsanın hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır.” hadis-i şerifini kendisine ölçü alarak çalışanlar, diğer tarafta insanları baskı, sömürü, haksızlık, adaletsizlik kıskacıyla inletenler.

1999 yılı Marmara büyük depreminden sonra depremzedeler için herkesin seferber olduğu bir dönemde ben de;“Depremzedeler, deprem dışı bölgelerdeki insanlarla evlendirilsin” projesini ortaya atınca, ayağıma çelme takacak insanlar türeyiverdiler.

SHOW TV KOMPLOSU

Bir gün büromun telefonu çaldı. “Ben, Serkan Çinier. Sizi Show TV’den arıyorum. Depremzedeleri evlendirme teklifinizi duydum. Size kayıt yaptırmak istiyorum.” dedi. Ben de; “Henüz depremzede müracaatı yok. Ancak size altı ay hizmet verileceğinden, o zamana kadar gelecek gelin adaylarından birinin sizi uygun bulması halinde evlenebilirsiniz” dedim.

Ertesi gün büroma iki kişi geldi. Genç olanı kendini, Serkan Çinier olarak, yanındakini de amcası olarak (kendisi meğer sivil polismiş) tanıttı. Kendisine damat adaylarının doldurduğu “Aday Bilgi Formu”nu doldurttum. Vesikalık ve boy fotoğrafı ile kayıt ücretini aldım ve kendisine KDV de dâhil olmak üzere şirketimizin faturasını kestim.

O sırada bir Anonim şirketin Murahhas Genel Müdürlüğünü yapmaktaydım.

Hemen açıklamalıyım ki evlendirme gibi hayırlı bir çalışmayı sürdürebilmek, Ankara’nın merkezinde bu işler için kiralanmış büro giderlerinin karşılanması ile mümkündür.

           Serkan isimli şahıs; “Ben aşağıya inip geleceğim” diyerek yanımızdan ayrıldı. Beş dakika sonra birkaç kişiyle geri döndü. Yeni gelen adamlardan birisi; “Biz Ankara Emniyet müdürlüğündeniz. Hakkınızda dolandırıcılık şikâyeti var. Sizi emniyet müdürlüğüne götüreceğiz.” dediler. Ben de kendilerine; “Burası bir şirkettir. Kapıda levhası, duvarda vergi levhası var. Ben de aldığım para için fatura kestim”dedim. Fakat beni dinlemediler ve yanımda birlikte çalıştığım arkadaşımla kollarımıza girerek bizi aşağıya indirdiler.

           Ankara Emniyet müdürlüğünde ifadelerimiz alındı, akşama bizi nöbetçi savcıya çıkardılar. Nöbetçi savcı; ”Siz dışarıda bekleyin” diyerek bizi odasına bile almazken, kendisi ile birlikte odasında bulunan emniyet mensuplarına bağırıp çağırıyordu. Biraz sonra bizim serbest olduğumuz bildirildi. Bu esnada da televizyon kamerası çekimlerini sürdürmekteydi.

Show TV’nin akşam haberlerinde Reha Muhtar, kendine özgü üslubuyla bizimle ilgili haberi veriyor ve “21. asra girerken, görülmemiş bir dolandırıcılık olayı yaşandı. Milli Gençlik Vakfı eski Genel Başkanı Nevzat Laleli, kurmuş olduğu Yuvamız Evlendirme Bürosunda depremzedeleri dolandırırken yakalandı” diyordu. Haberin sonunda da tahsilâtıma fatura kestiğimi bildiriyor, nöbetçi savcılıkça da serbest bırakıldığımı ekliyordu.

YARGITAY BOZDU

Savcılığın açtığı kamu davası bir kaç duruşmadan sonra takipsizlik kararı ile son buldu. Şimdi sıra bana gelmişti. Show TV’de Reha Muhtar ve Ankara Bürosu elemanı Serkan Çinier aleyhine tazminat davası açtım. Yapılan duruşmalar sonucunda tazminat davasını kazandım. Ancak karar, Yargıtay da temyiz edildi ve kazandığım tazminat davası, Yargıtayca bozdu.

Birkaç yıl önce de buna benzer bir olay yaşamış, TEKE TEK programı yapıcısı Fatih Altaylı ’nın vakfımız ve şahsım aleyhine yaptığı itham ve iftira yayınına karşı açmış olduğum tazminat davasını mahkemede kazanmış, fakat bu dava da yine Yargıtay’ca bozulmuştu.

Show TV’nin bu aleyhime yapmış olduğu karlama ve kötüleme kampanyası sonucunda her hangi bir tazminat alamamıştım ama evlendirme çalışmaları yaptığımı, bu vesile ile bütün kamuoyu öğrenmişti. Milyarlarca lira versem yaptıramayacağım bu reklâm, bizi karalama ve kötüleme adına yapılmış ve çalışmalarımız halkımıza duyurulmuştu.

BU KEZ CUMHURİYET

Bir karalama da Cumhuriyet Gazetesinden geldi. Söz konusu gazete 16.Nisan.2003 tarihli sayısında; “Şeriatçı örgütlerin arka bahçesi: MGV” başlığında birinci sayfadan dosya şeklinde verdiği masa başı haberinde;  biraz Kaplancılardan, biraz yasadışı okullardan, biraz şeriat devletinden, biraz da Avrupa milli görüş teşkilatından haber harmanı yaptığı ve kamuoyuna sunduğu muhayyel haber-yorum yazısında, sağ olsunlar (!) bizi de unutmamışlar. “Eski MGV Genel Başkanı Nevzat Laleli, 1999 da kurduğu büroda evlenmek isteyen depremzedelerden para aldığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Laleli’nin parayı Hizbullah’a aktardığı öne sürüldü.”şeklinde takdim ettiler.

 Cumhuriyet Gazetesinin bu uydurma haberine de yine tazminat davası açtım. Dava 24.Mayıs.2006 tarihide sonuçlandı ve mahkeme “davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etme koşullar oluştuğundan manevi tazminata hak kazanmaktadır” diyerek gazeteyi tazminat ödemeye mahkûm etti.

             Bu vesile ile basına yaptığım açıklamada, “Cumhuriyet gazetesinin yazı, haber ve yorumlarında milli ve manevi değerlerimize karşı her zaman düşmanca bir tavır takındığı görülmektedir. MGV ve benim için yaptığı ve tazminata mahkûm olduğu uydurma haberinde bu durum bir kere daha ortaya çıkmıştır. Kendilerini bu şartlanmışlıktan kurtarmalarını ve tarafsız olmalarını tavsiye ederim. Kendilerini, Cumhuriyetimizi kuran ve İstiklal marşımızı kabul eden o günkü TBMM’sinin taşıdığı inanca saygılı olmaya veya gazetenin adını değiştirmeye davet ediyorum” dedim.

             İnanılarak yapılan her çalışmanın kendi yapısından ve dışından kaynaklanan bir takım zorluklarının bulunması doğaldır. Mühim olan bu zorlukların karşısında yılmamak ve çalışmaların programlandığı seyir içerisinde hedefine ulaşmasını sağlamaktır. Başarıya giden yolun değişmez prensibidir budur.

               İnsanların yararına olduğuna inandığınız bu çalışma da karşılaşacağınız ne ilk nede son haksızlıklardır bunlar. Âdem aleyhisselah’dan başlayarak kıyamete kadar devam edecek olan bu uygulamalarda aslolan “Ben doğrudan, iyiden, faydalıdan ve adaletten yanayım” diyebilmektir.